Halvette 40 Gün - Psikolog Bir Dervişe'nin Halvet Günlüğü ve
Bilimsel Çözümlemesi
Michaele Mihriban Özelsel
1990 başlarında, Üsküdar'da, derme çatma, birkaç katlı bir
apartmanda, soğuk ve eşyasız bir odada dünyayla ilişki görünürde kesilirken,
belki de asıl hayat su yüzüne çıkar; beden latifleşir, ruh genişler, saplantı
nevrozları çözülmeye durur. İnsan, asıl hayat ve maceranın içine gömülür...
Çocukluktan evliliğe, akademik bilgiye kadar pek çok şey gözden geçirilir. Ama
artık bir iç gözdür bu bakan...
Kış mevsiminde, kalorifersiz, ahşap bir Üsküdar evinde
halvete soyunan yarı Türk yarı Alman psikolog bir dervişe. Çile sözcüğünün
bütün anlamlarıyla yaşanan bir tecrübe. Birkaç hurma, birkaç zeytin ve üç günde
bir elma ve su. Oruç ve Kur’an. Ve Mevlana, İbni Arabî. Kırk gün halvet. İçe
dönme ve içsel yolculuklar. Halvetin ruhsal tecrübelerinin bilimsel izahları ve
sufi geleneğin leziz literatürüyle süren bir anlatım.
Michaela Mihriban Özelsel: 1949’da Almanya'da doğmuş, gençlik
yılları Türkiye'de geçmiş, psikoloji lisans eğitimini ve yüksek lisans
eğitimini North Carolina üniversitesinden, doktorasını ise Goethe
üniversitesinden almış, dünyanın bir çok yerinde dersler, konferanslar vermiş
ve Maryland üniversitesinde öğretim görevlisidir. Mevlevi geleneğine göre
girdiği halvet deneyimini, mürşidinin izni ve yönlendirmesiyle, bu kitapta
aktarıyor.
Kitaba önsöz yazan Annamarie Schimmel, Müslüman bir
Avrupalının halvet deneyimlerini anlatan ilk kitap bu, diyor.
Kitap 3 ana bölümden oluşuyor: Günlük kısmı, Bilimsel
Çözümleme, Başkalarının deneyimlerini aktaran soru-cevap kısmı.
Halvette Kırk Gün'ün yazarı, halveti "Bedenin
latifleştiği, ruhun genişlediği, eğer varsa saplantı nevrozlarının çözülmeye
durduğu" bir süreç olarak tanımlıyor. İnsanın, hayatın özüne doğru
gömüldüğü bir haldir bu. Ayet ve hadislerin, zikrin, Mevlânâ Celaleddin-i Rumi
ve İbn-i Arabi okumalarının bu ruhsal deneyimde tartışılmaz bir yeri vardır.
İnsanlarımızın genelinin pek vâkıf olmadığı, olanlarının da
bir sır olarak ifade ettikleri halvetin içeriği hakkında ilk olan bu eser,
Almanya'da üniversitelerde kaynak eser olarak okutuluyor.
En az kitabı kadar ilginç bir hayatı var Özelsel'in. Sebep
sonuç ilişkilerinden mürekkep sandığımız hayat onu karanlığın eşiğiden almış
aydınlığın sınırlarına bırakmış. Dr. Mihriban Michaela Özelsel, Protestan
aristokrat bir ailenin kızı olarak 1949 yılında Almanya'da dünyaya gelmiş. 35
yıl sürecek ve dinsiz geçecek uzun bir dönem 17 yıl öncesinin ramazan
atmosferinde tövbe kapısının her daim açık olduğu, aşk ve muhabbet erlerinin
piri Hz. Mevlânâ'nın manevi huzurunda son bulacaktı.
Hz. Mevlânâ, Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli, İbni Arabi,
Gazali ve diğer birçok kıymetli ilim ve gönül adamlarının kitaplarını okumaya
başlayan dünün Michaela'sı bugünün Mihriban'ı bu mutlu ve huzurlu süreçte
okuduğu kitaplarda bir rehbere ihtiyaç olduğunu söylüyor; "Hak yolunda yürümek
ve ilerleyebilmek için, yolculuğun zorluklarında yanında olacak, ona yön
verecek bir rehber ile daha da kolaylaşıyor bu süreç." Rehberini bulur ve
ve seyr-i süluk esnasında bu kez de tecrübe gerektiren yeni bir bilgi ile
karşılaşır.
Okuduklarından ve hocasından öğrendiklerini yeni hayatında
uygulama sürecine başlayan Mihriban Hanım nefsi ile mücadele yöntemlerini de
tecrübe etmeye başlar. 1990 başlarında, Üsküdar'da, derme çatma, birkaç katlı
bir apartmanda, soğuk ve eşyasız bir odada dünyayla ilişkisi görünürde
kesilirken, sırlarla dolu bir hayat su yüzüne çıkmaya başlar. Özelsel çileye ya
da halvete girmek olarak adlandırılan hali yaşar; "Çile ya da halvet denen
bu hadise çok eski bir metot. Peygamber Efendimiz (s.a.v) bir mağarada
duruyordu ve Hak ile hemhal oluyordu. Bu da onun bir devamı niteliğinde, Issız
ve sakin bir odada belirlenmiş bir gün süresince orada kalıyorsunuz. Kur'an ve
dualar okuyorsunuz. Tesbih ve zikir çekiyorsunuz, oruç tutuyor, namaz kılıyor
ibadet edip sürekli Allah'ı düşünüyorsunuz."
Mihriban Hanım, halvete girdikten kırk gün sonra hayata
bakışında, düşüncelerinde, fikirlerinde maddi ve manevi birçok değişikliklerin
olduğunu söylüyor. "Şunu anladım ki tevhid diye bir hadise var. Gayrı yok.
Her yerde ve her şeyde o var. Allah olmadan hiçbir şeyin olmadığını anladım.
Akıl ve bilgi yok oldu ama daimi bir bilgi belirdi. Hiç bir şey yoktu, yalnız
varlık vardı."
Yazar halveti "bedenin latifleştiği, ruhun genişlediği,
eğer varsa saplantı nevrozlarının çözülmeye durduğu" bir süreç olarak
tanımlıyor. İnsanın, hayatın özüne doğru gömüldüğü bir haldir bu. Çocukluktan
evliliğe, akademik bilgiye kadar pek çok şey gözden geçirilir. Dr. Özelsel'in,
Halvet Günlüğü'nü okurken halvetin ne olduğu konusunda bilgiler edinmekle
kalmayacak; zikrin, Mevlânâ Celaleddin-i Rumi ve İbn-i Arabi okumalarının, ayet
ve hadislerin bu ruhsal deneyimdeki tartışılmaz yerini göreceksiniz.
Halvet boyunca görülen ve yorumlanan rüyalarsa, günlüğün
belki de en ilginç parçalarını oluşturuyor. Halvetin dışarıdan kopuş ve içe,
derine çekiliş; ruhun yaralanmış bir hayvan gibi kendi izlerini sürerek inine
çekilmesi, ayrı düşülen Yaratıcı'nın arındırılmaya çalışılan zihinde yeniden
yankılanması gibi çarpıcı imgeler günlükteki betimlemelerden sadece birkaçı.
Zengin bir entelektüel birleşimin sonuçlarına dayanan
Yorumlar bölümü, halvette yaşananlara bilimsel açıklamalar getiriyor. Bu bölüm
biri Doğulu, biri Batılı iki şairin (Tennyson ile Rumi) gözünden varlık ile
birlik'in görünümünün resmedilişiyle açılıyor. Sonraki bölümlerde yazar halvet
deneyiminin başlangıcındaki Kurban ritüeline, kendi deneyimlerinden yola
çıkarak Rupert Sheldrake'in "morfik rezonanz" tezine, zikrin insan
fizyolojisi üzerindeki dönüştürücü etkilerine, mistik deneyimin psikoterapötik
değerine, maneviyat ilişkisine
çeşitli açıklamalar getiriyor, sufizmin klasik konularına disiplinlerarası bir gözle eğiliyor.
GÜNLÜK KISMINDAN ALINTILAR
(1. Bölüm)
Yazarın Mevlana’dan,
Kur’an’dan ve diğer önemli kişilerden yaptığı alıntılar:
“İlmi, hak etmeyenlere vermeyin, hak edenlerdense esirgemeyin
ki haksızlık etmiş olmayasınız.” (Mevlana)
“Kelimeler, seni istediğin şeyi aramaya teşvik etmeleri
açısından yararlıdırlar ancak aradığını kelimelerle bulamazsın. Eğer
bulabilseydin, bu kadar çabaya ve nefs mücadelesine gerek kalmazdı.” (Mevlana)
“Acı benliğimizi sardığında, dar görüşlülüğün perdeleri
yırtılır.” (Mevlana)
“… Sırf acı çektiğinde görüyor olmandan dolayı, acı sana
sunulmaktadır ki pişesin ve Allah’ı hatırlayasın.” (Mevlana)
” İnsanı yönlendiren acıdır. Bir işte acı, arzu ve aşk özlemi
olmadığı sürece, insan O’na yönelmeyecektir.” (Mevlana)
“… Vuslat özlemi olmaksızın yaşayabilen ve arama ihtiyacı
duymayan bir insan gerçek bir insan olamaz;…” (Mevlana)
” Kişi, övgüye değer bütün özelliklerini kendi çabası ve
çalışmasıyla elde ettiğini zanneder. Ancak bir zorluk içersindeyken, bütün
güçleri tükendiğinde, hayal kırıklığına uğradığında Rabbi ona şöyle der: “Bütün
bunları kendi çabaların, kendi güçün ve kendi zekanla mı elde ettiğini
zannettin?… Bu zannın ve nankörlüğün için bağışlanmayı dile. Çünkü sen, kendi
ellerin ve ayaklarınla başardığını sandın. Şimdi artık tüm vardıklarının bizim
lütfumuz olduğunu anladığına göre, mağfiret dile, çünkü O bağışlayıcıdır.”
(Mevlana)
“Kendini planlarından nasıl kurtaracağını planla” (Mevlana)
“Kelimeler arayanı arayışa, gevşek olanı bıkkınlığa iter.”
(Mevlana)
“… Allah’ın acı ve rahatlığı birbirine dönüştürdüğünü bir an
bile idrak etmiş olsaydın, bu, senin bütün amellerinden daha makbul olurdu…”
(Mevlana)
“İyi günler de kötü günler de yoktur” (Mevlana) “Kesinlikle
kötü olan bir şey, daha ileri bir farkındalık aşamasından iyiye dönüşebilir.”
“Okyanusun müziği; sadece dalgaların kıyıya çarpması değil,
aynı zamanda kıyısızlığın da sesidir.” (Mevlana)
“Kendini yok etmek için çok çabalaman gerekir ki, Baki olanı
farkedesin.” (Mevlana)
“Susuzluk, kuyu dolu olduğunda bile korkudan
dindirilemeyendir, değil mi?” (Halil Cibran)
“Zaten sahte ve tutarsız olan er ya da geç yıkılıp gitmek
zorundadır!” (Kur’an 17:82)
“Rabbin seni ne unuttu ne de darıldı. …. Şüphesiz her
güçlükte bir kolaylık vardır. Şüphesiz her güçlükte bir kolaylık! O zaman
sıkıntıdan kurtulduğunda sağlam dur ve yalnız Rabbine sevgi ile yönel.” (Kur’an
93:3-6-7; 94:4-6-8)
“İnsanların dünyası iner çıkar ve insanlar da dünyalarıyla
birlikte iner çıkarlar; biz savaşçıların bu iniş çıkışlarla bir işi olmaz.”
(Castenada)
Yazarın kendi kelimelerinden
alıntılar:
” Psikolojik bakış açısıyla insan eğilimleri, alışık
olduklarını seçme ve alışkanlıklarını pekiştirme yönündedir. Bu mantıkla, eğer
ben kendimi yeni deneyimlere açmak istersem, zikir gibi doğama aykırı şeyler
yapmak zorundayım.”
“Niyetlerimin beni sadece O izin verdiği sürece bir yere
götüreceğini düşünmek, huzur ve sükunet getiriyor.”
“Hayatıma şöyle bir dönüp baktığım zaman anlıyorum ki,
ilerlememe neden olan hep zor dönemlerdi. … Üzülme, der Hz. Mevlana ve devam
eder: kaybettiğin her şey başka bir surette geri döner.”
“Sanırım bütün mutsuzluklar, bir şeylere sahip olduğumuz
zannından ve zaten olacak olana direndiğimizden doğuyor. Derinlerde saklı olan
huzur anahtarı ise kabullenmek ve direnmekten vazgeçebilmektir. …. :
Dileyebilirsin ama ihtiyaç duyma!”
“Kendi kendine başardığın zannı, tehlikeli bir tuzaktır…
Tuzakları bilmek ise onlardan korunmayı sadece kısmen sağlıyor. ….. yoğun
kişisel çaba gereklidir, ama sonuçları belirlemez. Sonuçları belirlemek elde
değildir.”
“Eğer bir şeyi başaramazsam sorumluluğu üstlenirim: daha
dikkatli hazırlanabilirdim; daha çok çaba sarfedebilirdim vs. Ama gerçekte
bütün bu başarısızlıkların sorumluluklarını üstlenmek bile bir nev’i haddini
bilmezliktir! ne kadar şeytani bir aldatmaca! Ve psikologlar bu tuzağa doğruca
düşmek üzere programlanıyorlar.”
” Her yeni günün olağanüstülüğü, olağan bir durum oldu…”
“Tabii ki aşk düşünülerek veya zorlayarak ulaşılabilecek bir
şey değildir. Aşk “isabet” ettiğinde bu hakikaten bir rahmettir.”
“İşin sırrı, kabullenişte yatıyor. …” “İlahi iradeye
teslimiyetle oluşan huzur ve içsel bakış. Gerçek çok açık. Bu idraki nasıl
oluşturabilir, nasıl “hatırlayabilirim”?
“Acı hissediyor olmak umursamaz olmaktan çok daha iyi! İyice
yanmak ve arınmak için daha fazla acı talep ediyorum ki sesi tok ve pürüzsüz
çıksın diye ateşten geçirilen bir ney gibi olabileyim.”
“Benim “niçin”li zekam, daima kontrolü elinde tutmaya çalıştı
ve nihayet kör bir vadiye düştü. Çıkışı bulamıyorum.”
“Anlaşılan, her gün yeni sorunlar çıkıyor ve diğerlerine yer
açmak için çözümleniyorlar…”
“Ümit ve korku, çabanın kanatlarıdır.”
“Rüzgar” ve “Okyanus” vazgeçmeye hazır olanı taşımak için
daima hazır ve nazırdırlar. Kişinin kendisi ya hak kazanır ya da kendini
dışarıda bırakır. Egonun (nefs) ihtiyaçlarının oluşturduğu ağır yük, kesinlikle
geride bırakılmalı.”
BİLİMSEL ÇÖZÜMLEME KISMINDAN
YAPILAN ALINTILAR (2. Bölüm)
“Mümkün olabilecek şeylerle uğraşmak, Batı’nın bilinen güçlü
eğilimlerinden biridir. Niçin sadece “otuz kuşun” başarabildiği bir şeye bu
kadar enerji harcansın ki? …., batılı insan maddeye olan zaafından dolayı kendi
kendine oluşturduğu sınırları aşamamaktadır. İnsan olma sürecinin üst
aşamaları, kültürel veya teorik olarak mevcut bile olmadığından, ulaşılacak bir
hedef değildir. Böylece, varoluşun anlamsızlığı sürüp gider.”
“Sufi geleneğinin en temek gerekleri, güven ve umuttur; ….. ,
eğer birisi umutsuzluk ve kuşku batağına düşerse o zaman erdemsizlik
batağındaki insanların akımlarına bağlanır.”
“Yok olmak için çok çaba harca ki, böylece VAR olanı
görebilesin.”
“Sadece gecenin yolu şafağa ulaştırır.” (Halil Cibran)
“… çünkü “dertlenme ilk neşelenmeden gelen, öğrenilmiş bir
derstir ve dertsizlik ilk bilgisizliklerdendir… Onun için sen sabırlı ol ve
dertlen. Dertleri hazmetmek” bir boşalmadır, boşalmanın ardından neşe gelir,
bir neşe ki dert tanımaz, dikenleri olmayan bir gül, baş ağrısı yapmayan bir
şarap.”
“Çileler, dayanacağını düşündüğün sınırlarını kırar. Gönül
yaralarımız, bizi dayanmaya, değişmeye, yeni yönlere hareket etmeye, bilinçteki
gizlerle yüzleşmeye zorlar. Çileli zamanlarda, altüst olmuş, terkedilmiş ve
perişan olmuş hissettiğinizde -acıların derinlerinde- huzura ve kutsal olana
giriş kapısı vardır.”
” Eğer kainatın sınırları, önünde açılırsa (bir gül gibi),
bunu minnettarlıkla karşıla, fakat durma! O seni denediği için, aramada inat
et. Eğer sana sunulanla yetinirsen, senden kaçacaktır. Fakat O’nun kendisini
kazanırsan (gülün kokusu) hiç bir şey senden kaçamaz. Şunu kesinlikle bil ki,
O, sunduklarıyla seni sınamaktadır.”
“Bir şeyden ancak, o şeyin kendisi ile korunulur.
“Şayet bir Şeyh’e yüzeysel bakıldığında, o, avamın
beklentilerine uymuyorsa, bil ki bu, yüzeysel düşünenleri uzak tutmak için
yeterli bir yöntemdir.”
“Batıp gitmelerinin aya ve güneşe zararı var mı?
Sana gün batımı gibi gözüken, aslında şafağın ta kendisi”
(Mevlana)
” Görüntü geçici, görüş kalıcıdır.”
“Eğer gerçekten öğrenmek istersen, birisi sana öğretmek için
geldiğinde şaşırma.”
“Bütün manevi geleneklerdeki çeşitli ruhsal eğilimlerin
hedefi ben merkezci bir bireysel aydınlanma değil, geçirilen eğitimin ardından
topluma daha iyi hizmet verebilmektir.”
” Fakat mutluluk zaten insanların ideali değil mi?” diye
sordu adam.
“İnsanın hedefi hakikattir. Hakikat mutluluktan da fazladır.
Hakikat, insanı istediği hale büründürür
ve o insan için hiçbir hal farketmez” diye cevapladılar. “Bizler hakikatın
mutluluk olduğuna dair kendimizi ve insanları inandırdık. Bundan dolayı sen
şimdiye kadar mutluluk ve hakikati bir tuttun. Ancak mutluluk da, acı kadar
tutsak eder.”
kaynak:
alticizilisatirlar.com
aksiyon.com.tr
Merhaba. Etkileyen ve aydınlatan bir eser. Teşekkür ederim. Ayet mealleri ilgimi çekti özellikle. Kuran-ı Kerim' i bu mealden okumak isterim. Ancak bulamıyorum. Yardımınız için müteşekkirim.
YanıtlaSilAçıklayıcı bir anlatım ve konulara ilişkin zengin bir anlatım ve mevlânın binbir kapısı hepsi insan ve en önemlisi kul olmanın ötesinde bir şive teşekkür ederim
YanıtlaSil