3 Şubat 2014 Pazartesi

Terleme ve Doğal Deodorantlar Hakkında



Neden terleriz?  Vücut fonksiyonlarımızın normal şekilde işleyebilmeleri için bedenimizin belli bir ısıda kalması gerekir. Sağlıklı bir insanın vücut ısısı 36-37 derecedir. Sıcak ortamda bulunma, hareket etme, kalın giyinme gibi nedenlerle vücut sıcaklığının normalden daha fazla arttığı zamanlar vücut kendini soğutmak ister. Vücudun kendini soğutma mekanizması yani doğal kliması terlemedir. Terin vücut yüzeyinden buharlaşması sonucu derideki kılcal damarlar soğur ve bu serinleme etkisiyle vücudun ısısı normale dönerek dengelenir. Böylece sağlıklı yaşamımıza devam edebiliriz.    

Ter neden kokar?  Ter vücuttan çıktığı ilk anda kokusuzdur. Tenimizde doğal olarak bulunan bakteriler bu teri yerler. Bakterilerin teri yiyip sindirmesinden sonra oluşturdukları atık maddeler kokmaya başlar. Böylece terleyen bölgenin koktuğu hissedilir. Buna ter kokusu denir. Ter kokusu ve yoğunluğu insandan insana farklılık gösterir. Bu farklılığın sebebi kişinin yedikleri, içtikleri, duygu durumu, hormonları veya aldığı ilaçlar olabilir.   

Parfüm ve Deodorant arasındaki fark nedir?  Çoğu kişi bilmese de parfüm ve deodorant birbirinden tamamen farklı şeylerdir.   Parfümün işi “yalnızca güzel koku vermektir.” Parfüm vücuttaki kötü kokulara dokunmaz. Bu sebeple ter kokmayan, temiz vücutta kullanılmalıdır. Çünkü parfümün ter kokusunu durdurucu hiçbir etkisi yoktur. Ter kokan vücuda parfüm kullanıldığı zaman, ter kokusu ve parfüm kokusu birbirine karışır. Yani vücut parfüm kokarken aynı zamanda ter de kokmaya devam eder. Hangi koku güçlüyse o ön plana çıkar ve hoş olmaz.   

Parfümün güzel kokusunun ortaya çıkması için bir şekilde terin kokmasının durdurulması sağlanmalıdır.    İşte terin kokmasını durduracak bu maddeye “deodorant” denir. Deodorantın kelime anlamı “koku önleyici” demektir.   Deodorantın tek amacı “ter kokusunu durdurmaktır.” Güzel koku vermek değildir. Güzel kokuyu parfüm verir.   Fakat günümüzde, müşteriler öyle istiyor denilerek, deodorantların içine sentetik koku kimyasal maddeleri katılmakta ve parfüme benzetilmeye çalışılmaktadır. Bu sentetik koku kimyasalları genelde kalıcı koku vermekten uzaktırlar ve kötü bir parfüm taklidi olmaktan öteye gidememektedirler.  
 
Deodorantlar kaç çeşittir?  Deodorantlar iki çeşittirler: Antiperspirant olanlar ve olmayanlar. Antiperspirant’ın kelime anlamı “terlemeyi durduran” demektir.   Antiperspirant olan deodorantlar ter bezlerini tıkayarak terlemeyi durdururlar. Oysa antiperspirant olmayan deodorantlar terlemeyi durdurmaz, düzenler.   Antiperspirant olan deodorantlar, ter bezi kanallarını tıkayarak terlemeyi keserler. Bu işlemi deodorantın içindeki Aluminium Chlorohydrate veya Aluminium Zirconium yapar. Ortada ter olmayınca bakteriler yiyecek birşey bulamaz ve koku da olmaz. Fakat ter bezlerinin tıkanması vücudun doğal sağlıklı çalışmasına dışarıdan bir müdahaledir. Ter, kanallar tıkalı olduğu için dışarı atılamayınca, gerisin geri vücuda girmek zorunda kalır. Bunun vücutta ne gibi zararlara ve tahribata yol açtığı tam olarak bilinememektedir. Piyasada satılan deodorantların %90’ı antiperspiranttır ve ter bezlerini tıkarlar.   

Diğer taraftan, antiperspirant olmayan deodorantlar ter bezlerini tıkamazlar. Doğal terleme durmaz ama düzenlenir. Böylece vücudun doğal, sağlıklı işleyişi bozulmaz. Bu tip deodorantlar içerdikleri antibakteriyel maddelerle tende doğal olarak bulunan bakterileri etkisiz hale getirerek kokuyu önlerler. Böylece ter kokmaz.    En ideal kullanım şekli, önce kokusuz, antiperspirant olmayan bir deodorant kullanıp ter kokusuna önlem almak ve ardından istenirse güzel bir parfüm sıkıp hoş koku vermektir. 
  
Piyasadaki deodorantlar (antiperspirantlar) kokuyu nasıl önler?  Piyasadaki deodorantlar (antiperspirantlar), aktif madde olarak Aluminium Chlorohydrate veya Aluminium Zirconium içerir. Bu maddeler ter bezi kanallarını tıkarlar ve terlemeyi durdururlar. Terleme durunca da koku oluşması için gereken ortam oluşmaz. Bazı bilim adamları Aluminyum Chlorohydrate ve Aluminium Zirconium’un kansere yol açabileceklerini ısrarla belirtirken, diğerleri kanser ve bu maddeler arasında bağ kurmak için daha fazla araştırmaya ihtiyaç duyulduğunu ifade ederler. Ter, kanallar tıkalı olduğu için dışarı atılamayınca, gerisin geri vücuda girmek zorunda kalır. Bunun vücutta ne gibi zararlara ve tahribata yol açtığı tam olarak bilinememektedir.    

Aluminyum Chlorohydrate ve Aluminium Zirconium farkı nedir?  İkisi de antiperspirant tipi deodorantlarda kullanılırlar ve ter bezi kanallarını tıkayarak teri durdururlar. Böylece kokudan korunma sağlarlar. Aluminyum Chlorohydrate “roll-on” tarzı deodorantlarda kullanılır. Aluminium Zirconium “stick” deodorantlarda kullanılır.   
 
LaNaturel Doğal Deodorant kokuyu nasıl önler?  LaNaturel Doğal Deodorant, piyasadaki anperspirantlardan farklı olarak, ter bezi kanallarını tıkamaz. Sürüldüğü bölgedeki doğal bakterileri etkisiz hale getirerek ter kokusunu önler. Bunu içeriğindeki özenle seçilmiş, tamamen doğal mineral ve bitkiler sayesinde yapar. Terlemeyi tamamen durdurmadan düzene koyduğu için vücudun doğal dengesi, ritmi bozulmaz ve sağlıklı etkin korunma sağlanır. 



LaNaturel, doğanın gücüne inanarak yola çıkmış bir harekettir.

Çoğu insan sentetik kimyasallardan vazgeçilemeyeceğini, çünkü bunların kullanılan ürünlere üstün performans özelliği verdiğini ve alternatiflerinin olmadığını iddia ederler. Hatta bu fikre o kadar inanmışlardır ki (veya inandırılmışlardır ki) kullandıkları ürünlerin doğal ve sağlıklı bir alternatifi olup olmadığını düşünmezler bile. Sonuç; insanların zayıflayan sağlıkları, artan hastalıklar..

Eğer en değerli varlığımız sağlığımızsa ve buna rağmen yaşam alanımız kimyasallarla kuşatılmışsa bir yerlerde bir hata yapıyoruz demektir.


Örneğin, DDT bir zamanların en popüler ve en yaygın kullanılan tarım ilacıydı. Çoğu insan hala hatırlar. DDT yıllar önce yasaklandı, fakat bugün bile 35-40 yaşlarını geçmiş insanlarda DDT’den kaynaklanan hastalıklara hala rastlanmakta. Çünkü yıllar önce kullanılan DDT hiç bir şekilde etkisini kaybetmiyor. Kalıntılar hücrelerde toplandığı için bütün hayatı boyunca vücut onu dışarı atamıyor. Daha kötüsü, çocuklara da anne sütü ile geçiyor ve zarar vermeye devam ediyor. En çok da karaciğer, yumurtalıklar ve beyne zarar veriyor. Oysa bir zamanlar ne popülerdi, ne yaygındı DDT. Herkes mutluluk ve huzur içinde DDT kullanırdı. O zamanlar bilim adamları yok muydu, o zamanlar ruhsat verici denetleyici kurumlar yok muydu? Peki neden izin verdiler bu kadar zararlı DDT’ye? Bu kadar zararlı olan DDT nasıl bu kadar popülerleşebildi, herkesin kullandığı bir ürün haline gelebildi? Yıllarca kimse neden uyanmadı? Ya üniversiteler, doktorlar, araştırma görevlileri? Neden hepsi de uyudular yada uyutuldular?

Başka bir gazete haberi “Amerika`da Campaign for Safe Cosmetics laboratuvarında yapılan testlerdeJohnson&Johnson markalı bebek şampuanlarında kansere sebep olan maddeler bulunduğu belirtiliyor. Campaign for Safe Cosmetics, 22 şirketin 48 ürününde 1,4 dioksin ve 28 üründe de formaldehit testi yapmıştı. Bu ürünlerden 17`sinde hem 1,4 dioksin hem de formaldehit bulunduğu tespit edilmişti. Formaldehitin Japonya ve İsveç`te bebek ürünlerinde kullanılması yasak. 1,4 dioksin de Avrupa Birliği`nde yasak.” Görüldüğü üzere bugün bile dünyanın en büyük şirketleri, en büyük markaları hala riskli kimyasal içerikleri hiç çekinmeden kullanabiliyorlar ve insan sağlığını riske atmaktan, inanılmaz şekilde, hiç korkmuyorlar. Çok daha kötüsü, bunları bebek ve çocuk ürünlerinde dahi kullanmaktan hiç çekinmiyorlar, acı ve üzüntü duymuyorlar. Bu durum yıllar önce DDT’nin nasıl bu kadar popülerleşebildiğini ve nasıl herkes tarafından kullanılan yaygın bir ürün olmayı başarabildiğini açıklıyor aslında.


Günümüz dünyasının bu şartları altında, LaNaturel’in misyonu, insanların kimsayal kuşatılmışlıklarında, onlara doğal alternatifler sunarak, en değerli varlıkları olan sağlıklarını korumalarında yardımcı olmaktır. Daha da önemlisi bunu katıksız dürüstlükle yapmaktır.








1 Şubat 2014 Cumartesi

Mucize bitkilerden biri Defne …




Defne mucize Bitkilerden biridir.  Güzel kokusuyla bizi büyüleyen defne bitkisi yemeklere lezzet vermekle kalmıyor sağlığımıza da büyük faydası dokunuyor.

Yaz kış yaprağını dökmeyen bir bitkidir. Ülkemizin Akdeniz kıyıları başta olmak üzere Ege, Marmara ve Karadeniz kıyıları ile bu kıyıların iç kısımlarında yetişir. 6-8 metre'ye kadar boylanabilen defne, yuvarlak tepeli ve sık dallı olarak gelişir. Yapraklarından yeşil renkli bir yağ olan Defne yağı çıkarılır.

İşte mucizevi bitkilerden biri olan defne’nin çeşitli ürünleri, kullanım alanları ve faydaları;

Defne Yağı;  Defne ağacının zeytine benzeyen meyvesinden çıkarılır ve bundan yapılan garlı sabun saç ve cilt sağlığı için kullanılır.

Defne yağı, yağ asitleri ve esansiyel yağlardan meydana gelir ve çok güçlü antioksidan ve antiseptik etkinlikteddir. Saç dökülmesine karşı oldukça etkilidir. Saç tellerini güçlendirir. Kepeklenmeyi azaltır.

Romatizmal rahatsızlıklarda masaj yağı içerisinde kullanılır. Sedef ve egzemada kullanılan bitkisel kremlerin içinde bulunur. Defne yağının spazm çözücü yangı ve ağrı giderici etkisi bulunur. Defne yağı sabun yapımında sıkça kullanılır.

Defne yağı kaslarda gevşeme yapar ve sıcaklık verir. Antiseptik özelliğinden dolayı vücud ısısını artırır ve bağışıklık sistemini güçlendirir. Vücud direncinin artırılmasında, eklem ağrılarında, adet sancılarında, soğuk algınlığına bağlı ağrılarda masaj yapılarak olumlu sonuçlar alınabilir.

En önemli özelliklerinden biri mikrop öldürücü olmasıdır. Bu nedenle sıcak suya bir miktar damlatılıp radyatör peteklerinin üzerine konulursa evdeki havayı mikroplardan temizler. Veya aynı işlemi yağ lambası ile de yapabilirsiniz.

Defne Sabunu;  Saçları besler, yumuşaklık ve parlaklık kazandırır. Defne sabunu antiseptik ve nemlendirici etkiye sahip olduğundan dolayı düzenli kullanımı saçın kepeklenmesini ve saçta mantar oluşumunu önler.

Defne sabunu saç diplerindeki gözenekleri açar ve saç dibi tahrişlerini onarırıcı etki gösterir.

Defne sabunu kendine özgü keskin kokulu ve açık kahverengi-yeşil renktedir


Cilt güzelliği ve sağlığı için faydalıdır, derideki gözenekleri açıp rahatlatır, kuru cildi nemlendirir.

Antiseptik özelliğinden dolayı,mikrop öldürürcü,cildi doğal temizler,bakterilerden arındırır, mantar, egzema, pişik, sivilce, tahriş gibi cilt hastalıklarında oldukça şifalıdır.


Hassas ciltlerde güvenle kullanabilir, ayrıca tıraş köpüğü olarak da kullanılabilir.
  
Defne Yağrağı;  Defne yaprağı sert ve mat renkli bir bitkidir. Kendine has bir kokusu ve tadı vardır. Bir çok kullanım alanı vardır. Etkilerini iyi göstermesi için genelde yaz sonunda toplamak gerekir. Kurutulma işlemi sırasında güneşle doğrudan temas ettirilmemeli. Gölgelik ve havadar yerde kurutulmalıdır.

Güzel kokusu nedeniyle yemeklerde koku ve tat verici baharat olarak kullanılır. Özellikle fırında pişireceğiniz yemeklerin üzerine üç beş defne yaprağı atarsanız, tadına kattığı lezzeti görürsünüz.

Defne yaprağı, hatmi çiçeği ile kaynatılıp, bal ve tarçın ile demlenirse Defne Çayı elde edilmiş olur.
Defne çayı iştah açmak ve hazmı kolaylaştırmak için faydalıdır.  Ayrıca,  vücudu terleterek yüksek ateşin düşmesine yardımcı olur. Grip, nezle gibi hastalıkların da bu sayede çabuk atılmasını sağlar.


Defne yaprağını eklem sızıları için kullanabilirsiniz, bunun için hazır defne yağı kullanabilirsiniz veya  bir şişe zeytinyağında otuz kırk defne yaprağını bir ay bekletin. Yağın rengi defne yaprağının rengini almaya başladığında karışımınız kullanıma hazır olacaktır. Bu karışımla vücudunuza masaj yapabilirsiniz.

Defne yapraklarıyla hazırlanan banyo adet öncesi gerginlik ve ağrılara, romatizma ağrılarına, kas yorgunluklarına iyi gelebilir. 3 avuç defne yaprağını 1 litre kaynar suda 5 dakika kısık ateşte kaynattıktan sonra bu su, ılık su dolu küvete eklenir. Banyo süresi en fazla 30 dakikadır.

Defne yaprağı (Lauri folium) tentür, çay ve natürel ilaç yapımında kullanılır. Defne bitkisi nin tıbbi ve kozmetik amaçlı olarak kullanılan bölümü yaprak ve yaprağından elde edilen uçucu esansiyel yağdır. Defne meyvelerinden elde edilen defne yağı antiseptik özelliğe sahiptir.

Defne Meyvesi;  Meyvesinin iki tanesi dövülüp yenilirse sancının her türünü keser.
Defne meyvelerinden elde edilen yağın antiseptik özelliği vardır.
Meyvelerinden elde edilen Defne Yağı cildi tahriş eden merhemlerle karıştırılarak kullanılır. 

Defne ağacının kabukları ezilerek merhem haline getirilir, zona ve romatizmal hastalıklarda şifa vericidir.

Defne üzerine son olarak, hamilelerin defne ürünlerini kullanması sakıncalıdır. Defne yağı hassas ciltlerde alerjiye neden olabilir. Kullanılan defne türü Laurus nobilis olarak bilinen Akdeniz defnesidir. Zehirli defne türleri olduğu için hangi türünün kullanıldığından emin olmak gerekir. Yaban defnesi, Arabistan defnesi gibi türleri zehirlidir.


www.purneva.com


31 Ocak 2014 Cuma

Aromaterapi Nedir?







 Aromaterapi Nedir?

Aromaterapi, bitkisel aroma yağları ile tedavi uygulama yöntemidir. Aromaterapide kullanılan yağlar, bitkilerin kök, çiçek, yaprak vb. bölümlerinden elde edilen saf uçucu yağlardır. Eski bir tedavi yöntemidir. Hindistan ve Çin uygarlıklarından köken almıştır. Mısırlılar ise mumyalamada ve ayinlerde aroma yağlarını kullanmışlardır. Aromaterapi daha sonra Mısır’dan Yunan uygarlığına geçmiş, oradan da bütün dünyaya yayılmıştır.

Eski zamanlarda Aromaterapi, koruyucu hekimlik amacıyla kullanılıyordu; ama dünyada ilaç sanayi başlayınca ve hazır, ucuz ilaç elde edilince zahmetli olan bu işlemden zamanla vazgeçilmiş, Aromaterapi gündemden kaybolmuştur.

Yağ lambası

Yüzyılımızın başlarında Fransız Kimyager Doktor Gattefosse, laboratuarında yaptığı bir deney esnasında kaza ile elini yakmış (gaz lambası ile), o sırada elinde bulunan Şişeden dökülen lavanta yağının elini süratle iyileştirdiğini fark etmiştir. Daha sonra yaptığı araştırmalar sonucunda yağların, güçlü antiseptik, mikrop öldürücü, iyileştirici, hızlı hücre yenileyici etkilerinin olduğunu saptamıştır. Ayrıca yaptığı farklı çalışmalar sonrasında aroma yağlarının kan dolaşımı yardımı ile lenf sistemine ulaştığını ve hücre arası sıvı (extra cellular fluid) yolu ile iyileştirdiğini kanıtlamıştır.


Diğer bir Fransız, Dr. Jean Valnet ve Madam Maury’da bu konuda iyi araştırma yapan uzmanlar arasındadır. Dr. Jean Valnet, ikinci Dünya Savaşı’nda Aromaterapiyi, yaraları tedavi etmek ve çabuk iyileştirmek için kullanmıştır. Bir biyokimyacı olan Madam Maury ise konuyu, kozmetik ve gençleşme tedavilerine kadar yaygınlaştırmıştır. Günümüzde Avrupa’da, özellikle İngiltere ve Fransa’da popülerlik kazanan bu yöntem, zamanla tüm dünyada bir yaşam biçimi haline gelmiştir.

Çampisaj

Çampisaj, önemli ve oldukça basit bir yöntemdir. Aromaterapik yağlar vasıtasıyla yapıldığı gibi istenirse çok faklı Şekillerde de kolaylıkla uygulanabilir. Kafatasında bulunan marma noktası da denilen noktalara ve boyun bölgesine bitkisel yağlarla ya da kuru kuruya yapılan masaj yöntemi olup bedenin birçok organını ve bölgesini olumlu etkileyen bir uygulamadır. Hindistan’da yapılan geleneksel bir tedavi yöntemi olup aslında her insanın kendisine rahatlıkla uygulayabileceği bir alışkanlık haline de gelebilir.

İnsanın kendisine uygulattığında bedenen ve ruhsal olarak fayda göreceği bir yöntemdir. Aroma lambası gergin durumlarda insana ciddi faydalan vardır. Ilık suyla duş almanın yanında saçlı kafatası derisinin köpüklendirilmesi sırasında başın birçok bölgesine fazla basınç uygulamadan hafifçe masaj yapılarak bu bölgenin tüm damar dolaşımının rahatlatılması kısa sürede belirgin bir iyileşme hissinin meydana gelmesini sağlar. Hormon salgılama merkezleri ve bedenin çok önemli enerji alanları buradadır. Burada düzelen dolaşım, doğrudan tüm bedeni zihinsel ve ruhsal bakımdan rahatlatır.

Çampisaj, oturularak yapılan ve 40 dakika süren bir masajdır. Yağ lambası Hindistan cevizi, zerdali çekirdeği, tatlı badem ve susam yağı ile kişinin ihtiyacına göre belirlenen aromatik Öz yağların karışımıyla üst bedene; özellikle kafa bölgesine uygulanır.

Uygulandığı Hastalıklar

Sırttaki nodüller, kronik boyun tutulması, baş ağrısı ve migren, saç ile ilgili sorunlar (dökülme, kepek vb.), yüzdeki ağrılar (göz, sinüs, çene vb.), toksin birikimi, zihinsel sıkıntılar, stres kaynaklı sıkıntılar (depresif ruh hali, anksiyete, huzursuzluk, gerginlik, endişe, uykusuzluk)

Şakralar ve Çampisaj

Şakralar,  bedeni yaşamsal enerji ile besleyen “enerji çemberleri” olarak tanımlanabilir. Fiziksel, zihinsel ve ruhsal denge için bu enerji merkezlerinin aktif olarak çalışması gerekir ancak çocukluğumuzdan itibaren bu merkezleri kullanmasını bilmediğimiz için zamanla bloke olurlar. Belli tekniklerle şakralar beslenerek, bedendeki enerji akışına destek olunabilir.
Çampisajda şakraları dengelemek için uygulanan bazı teknikler kişinin enerji akışına destek olarak fiziksel ve zihinsel rahatlık sağlayabilir. Şakralarla birlikte bazı aromatik özyağlar çampisajda kullanılır. Şakralar, temsil ettiği organlar ve kullanılan aromatik özyağların tablosu aşağıdaki hazırlanmıştır.


Şakralar
Temsil   Ettiği Organ
Aromatik   Öz Yağlar
1.Kök   Şakra
Kemik,   kan, sert dokular, anüs,
Sedir,  Sandal,   Vetiver, Selvi,  Ardıç
2.Sakrum   Şakra
Pelvis   bölgesi, üreme organları, bağırsaklar, böbrek, mesane, tüm sıvılar, lenf, kan
Yasemin,   Itır, Tefarik, Anason, Zencefil
3. Solar   Pleksus Şakra
Karın   boşluğu sindirim sistemi, karın, karaciğer, dalak, safra kesesi
Kara   Biber, Kakule,Rezene,  Kişniş, Portakal, Melekotu, Melisa
4. Kalp   Şakra
Kalp,   göğüs kafesi, akciğerler, kan, deri, kan dolaşım sistemi
Gül,  Lavanta,  Bergamut,   Portakal Çiçeği, Palmarosa, Gül Ağacı
5. Boğaz   Şakra
Bronşlar,   yemek borusu, ses telleri, boğaz, ense, çene
Adaçayı,   Papatya, Okaliptüs, Biberiye, Çam, Mandalina
6. Üçüncü   Göz Şakra
Beyincik,   kulaklar, burun, sinüsler, gözler, sinir sistemi, yüz
Sandal,   Limon, Kakule, Tarçın Civanperçemi
7. Taç   Şakra
Beyin
Sedir,   Günlük, Mür, Fesleğen

Aromatik Özyağlar ve Çampisaj

Aromatik özyağların bedene masaj yoluyla uygulanmasının faydaları saymakla bitmez. Çampisajda kullanılan bazı aromatik yağlar ve etkileri aşağıdaki tabloda belirtilmiştir.



Sağlanan   Etki     
Özyağlar
Enerji   veren   
Biberiye –   Defne – Çam
Harekete   geçiren
Limon –   Greyfurt – Ardıç
Dengeleyen   
Kakule –   Kişniş – Adaçayı
Sakinleştiren 
Lavanta –   Kır Papatyası – Itır  
Yavaşlatan     
Portakal   çiçeği – Ylang Ylang
Zihinsel   dinginlik veren        
Günlük –   Mür – Sandal – Tefarik




 www.purneva.com

29 Ocak 2014 Çarşamba

Uçucu Yağların Kullanım Alanları




Uçucu yağlar otsu bitkiler ve diğer bitkilerin çiçeklerinden, odunlarından ve reçinelerinden elde edilen yüksek dereceli konsantrasyonlardır. Bu nedenle onların tesir alanı bilinerek kullanılmalıdır. Mukoza zarına ve gözlere katiyen değdirmemeli, ( ince deri, koltuk altı gibi..) çocukların yetişemeyeceği yerde saklanmalıdır.

Bu yağlar, amaca göre ya bademyağı, jojabayağı, susamyağı gibi ciltten kolayca emilimi sağlayan sabit yağlardan biriyle belirli oranlarda karıştırılarak yada parfüm amaçlı ise alkolle seyreltilerek kullanılabilir. Bu yaygın kullanım alanları dışında;

1. Yüz ve vücut bakımı, masaj yağları:


Uçucu yağlar veya onların bir kaçının birleşiminden meydana gelen özel karışımlarının doğrudan cilde uygulanmaları yerine, daha önce bahsettiğimiz gibi badem, susam, jojaba, hawaii cevizi yağı gibi özellikle katkısız, soğuk pres ile elde edilmiş sabit yağlarla belirli oranda karıştırılmış formları uygulanabilir. Uçucu yağ- sabit yağ seçimi, karışım formu cilt tipine uygun olacak şekilde uzman kişilerce tespit edilip kullanılmalıdır.

*Masaj için: Lavanta, kuşdili, bergamot, limon, lipya, hint limonotu, semra çamı, ardıç, gül.

*Vücut bakımı: Portakal, bergamot, santal, sedir, turunç, gül, kır papatyası, ıtır çiçeği, yasemin.

*Hassas vücut bakımı: Yasemin, gül, kananga, santal, tarçın, tefarik.

*Yüz bakımı ( cilt tiplerine göre farklılık gösterir ): Fas turuncu, lavanta, yasemin, günlük hindistan, portakal ve kananga.



2. Banyo ilavesi:

Uçucu yağlar suda çözülmezler. Bu nedenle, banyolarda kullanabilmek için tabii dağıtıcılar ile karıştırmak lazımdır. Banyolarda kullanılan sentetik emulgatorların kullanılmamasını tavsiye ederiz. Bir kaşık sıvı bal, kaymak ve ya tuzu yağlarla karıştırıp, su dolu küvete dökerek “ kokulu banyolar “ kullanabilirsiniz. Uçucu yağlar sıvı sabun maddeleri ile ( köpük yapıcı ) birlikte de kullanılabilir. Sıvı sabun maddesinin bir çorba kaşığına 10-15 damla uçucu yağ koyarak güzel ve köpüklü bir banyo hazırlamak mümkündür.

*Dinlendirici banyo: Melisa, lavanta, turunç, gül ağacı, ıtır çiçeği, sedir, portakal.

*Özel bir banyo: Fas turuncu, mandalina, santal, gül, yasemin.

*Ferahlatıcı ( canlılık verici ) banyo: Hint limon otu, lipya, bergamot, kuşdili, limon, ardıç, mersin.

*Günlük stresi atmak için banyo: Kanaga, santal, Fas turuncu, tefarik.

3. Koku hazırlamak için:


Sabit yağlarla uçucu yağlar birbirleriyle uyum sağlayacak şekilde ve belirli oranda karıştırılarak da kullanılabilir. Örneğin ; Jojaba sabit yağı kokuyu uzun süre vücutta tutması ve kokusunun nötr olması, ayrıca cildi besleyici özelliğe sahip olmasından dolayı sık kullanılır. 
Karışım oranı örneğin; 10 ml. Jojaba yağına 15 damladır ( %7 ).













www.purneva.com






Aromaterapide Uçucu Yağların Tarihçesi






Eski Yunanca`da eterik, "Gökyüzünün sonsuzluğu" anlamını ifade eder. Ortaçağ'da Simyacılar eterik yağa, dünyada var olduğu kabul edilen dört element yanında beşinci element anlamında "Quinta Essentia" adını vermişlerdir. Uçucu yağlar (eterik yağlar), tarihsel süreç içerisinde daima bitkilerin "esansiyel" kısımları olarak kabul görmüş ve "yaşam gücü, enerjisi ve ruhu" anlamında kısaca "esans" olarak da adlandırılmıştır. Koku (esans) kültürünün dünyada mevcut yazılı belgelere dayanarak tarihçesi incelendiğinde, 5000 yıl kadar geriye gitmemiz gerekir. En eski distilasyon cihazı ise İ.Ö.3000 yılına aittir.

Tarihte uçucu yağların kullanımı bir sosyal statüyü temsil ederdi. Başta krallar, din adamları ve soylular ayrıcalıklı olarak uçucu yağları kullanan kesimdi. Bilinen en eski uçucu yağlar, Hindistan Günlük ağacı (Boswellia sacra) ve Myrrhe (Balsammodendron africanum) balzamları ve onların uçucu yağlarıdır. Romalıların yaşamında uçucu yağların önemli bir yeri vardı, en fazla kullanılan uçucu yağ ise gül yağı idi. Belirli çeşmelerden, misafir ağırlamaları sırasında gül suyu akıtılması devlet seramonilerinde çok kullanılmıştı. Roma imparatorları, gül yağı damlatılmış yer yastıkları üzerinde oturur, bazı tatlılarda gül suyu kullanılırdı. Romalılar uçucu yağları Doğu ülkelerinden getirirlerdi.

Gül yağı ve gül suyu üretimi ile kullanımı hakkındaki bilgiler yanında en iyi kalitede gül suyunun distilasyonla elde edildiği, İbni Haldun`un kitaplarında yer almıştır.

10. yy`da İbn-i Sina gül suyu ve gül yağını tedavi amaçlı kullanmıştır. Katip Çelebi, gül yetiştiriciliğinin yaygın olarak Anadolu'nun kuzeybatısında, Edirne civarında yapıldığını, gül suyu üretildiğini anlatmakta ve İstanbul`da 17. yüzyıl ortalarında gül suyu satan üç yüze yakın dükkan olduğundan bahsetmektedir. Alman tarihinde ise yaklaşık 8. yy uçucu yağ taşıyan bitkilerin yetiştirilmeleri konusunda özel bir kanun çıkarılmış, özellikle manastır bahçelerinde Rezene, İris, Fesleğen gibi aromatik bitkiler yaygın bir biçimde yetiştirilmiştir. Napolyon, Kuzey Afrika seferlerini düzenlerken, bulaşıcı hastalıklardan ordusunu koruması için her askerin beraberinde Fesleğen (Ocimum basilicum) uçucu yağı bulundurmasını zorunlu kılmıştır. 

19. yy Aromaterapi`nin ilk temelleri kimyacı Gattfosse tarafından atılmış, 1. dünya savaşı yıllarında onun öğrencisi Dr. Valnet ilk modern aromaterapi kitabını yayınlamıştır.*


Uçucu yağların Bitkilerde Biriktiği Kısımlar:

Uçucu yağlar, bitkilerde salgı tüylerinde ve salgı ceplerinde çok küçük damlacıklar halinde birikir.

Uçucu yağların Bulunduğu Organlar:
  • Çiçek (Örn: Gül, Yasemin)
  • Meyva (Örn: Rezene, Havuç, Anason)
  • Kabuk ( Örn: Narenciye (Citrus) meyvaları)
  • Yaprak ( Örn: Defne, Itır)
  • Rizom (Örn: Zencefil (Zingiber),İris)
  • Reçine (Örn: Çam, Styrax (Sığıla veya Günlük)
  • Odun (Örn: Sedir (Cedrus)

22 Ocak 2014 Çarşamba

Antiseptik Yağlar Enfeksiyon ve Mikroplara Geçit Vermiyor


ÇAY AĞACI, LİMON, LAVANTA VE SARDUNYA YAĞLARI İLE MİKROPLARA SAVAŞ AÇIN…


Antiseptik özellikli yağlar sizleri enfeksiyonlara, bakterilere ve mikroplara karşı koruyarak, adeta sağlığınız için bir kalkan görevi üstleniyor. Keşfedeceğiniz bu yağlar ile doğal yollardan sağlıklı kalmanın hem ekonomisini yaşayın hem de keyfini çıkarın. 

Uzun zamandır yapılan araştırmaların da kanıtladığı gibi bazı bitkisel yağların anti bakteriyel özellikleri bulunuyor. Fransız bilim insanı Dr. Paul Belaiche’nin uyguladığı ve tüm dünyada bilinen bir test olan aromatogram isimli test de yağların etkisinin bir kanıtı olarak kabul ediliyor. Aromaterapide kullanılan bu testte, kişiden alınan mikroplar laboratuarlarda kültürler halinde yetiştiriliyor. Sonrasında hangi mikrobun büyümesini en iyi şekilde engellediği test ediliyor. 

Aromaterapik olan bu yağlar çoğunlukla enfeksiyon hastalarında, soğuk algınlığında ve sindirim şikayetlerinde uygulanıyor. Yine Dr. Belaiche’nin yaptığı araştırmalarda hangi yağ kombinasyonlarının enfeksiyonlar üzerinde etkili olduğu da araştırıldı. Yapılan birçok araştırmada da kekik yağında bulunan karvakrol molekülünün çok güçlü antimikrobiyal etkisi olduğu saptandı. Bitkilerden elde edilen yağlarda bakteri, virüs ve mantarlara karşı oldukça etkili olan maddeler olduğu görüldü. İşte antiseptik özellikli yağlar.



ÇAY AĞACI
Çay ağacı; Avustralya’nın kuzeydoğusunda yetişen bir bitki. Tüm dünyada bu yağın antiseptik özelliğinin çok güçlü olduğu kabul ediliyor. Çay ağacının yaprakları yüzyıllar boyunca yaraların iyileştirilmesinde ve deri enfeksiyonlarının tedavisinde kullanıldı. 48’den fazla bileşen içeren bu bitki, özellikle akne tedavisi için kullanılan maddelerin içeriğinde bulunan benzoyl peroksid’e eşdeğer kabul ediliyor. Cilt enfeksiyonları ve akne dışında ayaktaki mantarın tedavisi için de bu yağ kullanılabiliyor. Ancak uçuk, burun akıntısı, boğaz ağrısı gibi solunum yolu enfeksiyonlarında da tercih ediliyor.


SARDUNYA YAĞI
Sardunya(ıtır yağı) aromaterapide özellikle cilt için kullanılıyor. Cildi kurutmuyor ve antiseptik özellik taşıyor. İltihap üzerinde etkili olması nedeniyle akne, dermatit, egzama, kuru cilt ve cilt çatlakları için kullanılıyor. En önemli özelliği ise hastanede, bakım evleri ve diyaliz merkezleri gibi sağlık kuruluşlarında bulunan kişilerde görülen MSA enfeksiyonunun tedavisinde klinik olarak kullanılması. Yağ kullanırken hassas ciltlerde sorun yaratabileceği göz ardı edilmemeli.




                                                                                    LİMON YAĞI
Limon yağı, ev temizliğinde bakteriler üzerinde etkili olmasının yanı sıra sağlık açısından da önemli bir antiseptik olarak biliniyor. Kapıları, camları ve dolap üzerlerini bu yağla silmek bakterilerden korunmaya yardımcı oluyor. Limon yağının boğaz ağrıları, aknede ve dişeti hastalıklarında ya da iltihapların tedavisinde antiseptik, mikrop ve bakteri öldürücü etkisi bulunuyor. Bronşit, nezle, soğuk algınlığı ve gripten kurtulmaya yardım ediyor. Siğilleri ve uçuk kabarcıklarını yok ediyor.




LAVANTA YAĞI
Özellikle kokusuyla herkes tarafından bilinen bir yağ. Antiseptik özelliğe sahip olan bu yağ, hafif yanıklarda, kesiklerde ve böcek ısırıklarında etkili oluyor. Soğuk etkisi veren yağ, ağrıları alma konusunda oldukça başarılı. Güneş yanıklarına da iyi geliyor. Çatlayan dudaklara, uçuğu da sürülen lavanta yağının klinik aromaterapi araştırmalarında ortaya çıkan en önemli etkisi ise uykusuzluğa çare olması. Yapılan araştırma sonuçlarına göre yastığa damlatılan bir damla lavanta yağı uyku haplarından daha etkili oluyor.



Kaynak: Formsante 

www.purneva.com

17 Ocak 2014 Cuma

Yeşil Köpük; Sabunun En Temiz Hali





Yeşil Köpük Manifestosu


YEŞİL KÖPÜK Doğal Temizlik, Güzellik ve Bakım Ürünlerini 2011 yılında üretmeye başladık. Ürünlerimizde insan ve çevre sağlığına zarar vermeyen, doğrudan doğal kaynaklardan elde ettiğimiz hammaddeleri kullanıyoruz.


YEŞİL KÖPÜK olarak kendinize ve doğaya zarar vermeden güzelliğinizi koruyabileceğinize inanıyoruz.

Ürünlerimizi belirlemede özellikle eski hekimlerin bilgilerine ve fitoterapi ilkelerine önem veriyoruz. Geleneksel kullanımları ve çağdaş araştırmaların sonuçlarını birlikte ele alarak ürün içeriklerini belirliyoruz. Günümüz ihtiyaçlarına en doğal çözümleri sunabildiğimiz için mutluyuz.

DOĞAL KÖPÜK BAKIMI YEŞİL KÖPÜK sıvı sabunlarında ise doğaya ve insana zarar verecek hiçbir madde kullanılmıyor. Bu üründeki maddeler doğada biyolojik olarak tamamen parçalanabiliyor. Sıvı sabunlarımızda ürünlerimiz köpürsün diye kök hücreye zarar veren toksik madde SLS (Sodyum Lauryl Sülfat), derin ve tehlikeli etkilere sahip nanoteknoloji ve genetik teknoloji (GDO) ürünleri kullanmadık.

Az köpürseler bile müşterilerimizin temizliğe, kendilerinin ve sevdiklerinin sağlıklarına zarar vermeden ulaşabildiklerini bilmek bizi rahatlatıyor.



DOĞAL KOKULAR Ürünlerimizdeki sabit ve uçucu yağlar Türkiye’de yine YEŞİL KÖPÜK tarafından doğal yöntemlerle üretilmektedir. Hiçbir ürünümüzde petro-kimyasallar, SLS, titanyum dioksit, sentetik aroma, boya, hayvani yağlar ve diğer zararlı maddeler bulunmaz.
Ürünlerimizde bulunan yağlar soğuk pres* yöntemi ile elde edilen uçucu aromatik yağlardır. Doğal kokuların çoğu vücuda veya kumaşa değdiği zaman en fazla 2 saat etkisini sürdürebilir. Uzun süre tazeliğini koruyan sentetik kokular çevreye 400’den fazla tehlikeli kimyasal yayıyor. YEŞİL KÖPÜK olarak güzel kokmak için kendimize ve çevremize zarar vermek zorunda olmadığımızı biliyoruz.

Doğal Yağlar ile üretilen Duş Jellerimiz, aynı zamanda rahatlıkla şampuan olarak kullanılabilmektedir.



GELENEKSEL BAKIM: SABUNLAR! Büyüklerimizin tek cilt bakım ürünüydü zeytinyağlı, defne yağlı ve kükürtlü doğal sabunlar. Eski insanların bugün birçoğumuzun sahip olmadığı kadar pürüzsüz ve canlı ciltleri vardı. YEŞİL KÖPÜK doğal sabunlar ile eski alışkanlıklarımızı yeniden canlandırıyor.




YEŞİL KÖPÜK katı sabunlarının tamamı soğuk proses ile üretiliyor. Düşük ısıda kaynatılan doğal yağlar, cilde yumuşaklık veren, besleyen ve canlandıran doğal bitkisel gliserini kaybetmemiş oluyor. Böylece yüksek kalitede doğal katı sabunlar elde edebiliyoruz. Katı sabunlarımız İstanbul Teknik Üniversitesi tarafından incelenmiş ve doğal ürün onayı almıştır.
Ürünlerimiz zararlı kimyasallar barındırmadıkları için hassas ciltli kişilerin ve çocukların da güvenle kullanabileceği ürünlerdir. Kirletmeyen, sağlıklı temizlik ve bakım için sizin, sevdiklerinizin ve çevrenizin dostu YEŞİL KÖPÜK ürünlerini güvenle kullanabilirsiniz.

Ürünlerimizin genel özellikleri:
  • (Sodyum Lauril Sülfat), Titanyum Dioksit, Sentetik Aroma, Sentetik Koku, GDO Ürünleri , hayvani yağ, katkı maddeleri ve Boya içermez!
  • YEŞİL KÖPÜK Lavanta Yağlı Sıvı Sabun, tüm cilt tiplerinde olduğu gibi alerjiye yatkın kişiler için de idealdir. Bebek ve çocuklarda kullanmak için güvenlidir.
  • Ürünlerimizde kullanılan zeytinyağı ve tüm uçucu yağlar doğrudan bitkilerden buhar damıtma yöntemiyle YEŞİL KÖPÜK tarafından Türkiye’de toplatılıp ürettirildi.



www.purneva.com