20 Şubat 2015 Cuma

Vücutta Biriken Kimyasallarla Oluşan Hastalıklar




Etler, beyaz pirinç, beyaz ekmek, beyaz şeker gibi rafine edilmiş besinler, şekerlemeler, yağlı ve kızartılmış yiyecekler, aşırı protein gibi asidik besinler ve aşırı yemek sonucunda, beden fazla asidik hale gelir ve bir çok hastalık ortaya çıkar. Besinlerimizdeki bütün koruyucu, renk ve tat verici kimyasal maddeler, hava kirliliği, sigara ve alkol kullanımı sistemimize kimyasal zehirler ekler. Bu zehirlli atık ürünlerin bir kısmı böbrekler ve bağırsaklar tarafından veya terleme yoluyla deri tarafından dışarı atılabilir. Fakat birçok zehir hücrelere, organlara, salgı bezlerine, atar damarlara yapışır. Bunlar kan dolaşımının içinde akar; yok edilmeleri daha zordur.

Doktorlar hastalıkların temel sebebini dışarıdan gelen şımarık "mikrop"lar olmadığını bedendeki bu şehir birikiminin etken olduğunu kabul ediyorlar. Gerçekten de bakteriler ve virüsler, saflığını kaydederek zayıf düşen bedenimizi daha kolay etkiler. Mikroplar ve virüsler çevremizdeki havada, yediğimiz besinlerde, bedenimizde her an mevcuttur. Ancak sistemimiz onlara çoğalacak şansı verdiğinde karşı koyamayız. Bu nedenle birçok kişinin aynı hastalık mikrobunu taşıdığı halde sadece bazılarının hastalığa "yakalandığı" ileri sürülür.

Hastalık, bedenin normal işlevlerini yapmasını engel olan atıklardan, mukus ve zehirlerden temizlenme çabasıdır. 

Bedenin gerçek sağlığına kavuşması için sadece hastalıktan kurtulmuş olunması yetmez, tüm birikmiş zehirlerden  de temizlenmesi gereklidir.

Bedenin saf olmadığını ve hastalığa eğilimli olduğunu gösteren ilk belirtiler, sabah burunda ve gırtlakta çok miktarda balgam brikimi, dolu veya "akan" burun, deride soluk renk, sinirlilik, paslanmış dil, kötü soluk, rahatsız edici beden kokusu, baş dönmesi, gaz, baş ağrıları, midede ağırlık hissi, az iştah, kanlanmış gözler, terlemedir. 

Yukarıdaki belirtilerden herhangi biri görülüyorsa, bunun bedeninizi temizlemeniz gerektiğini gösteren bir uyarı olduğunu bilmelisiniz. Doktorlar uzun süreli iç-zehirlenmenin zihinsel güçlerde azalma, sık sık baş ve sırt ağrısı, görme güçlüğü, aşırı yorgunluk, kaslarda sızlama, kulak çınlaması, kaba öksürük ve tozlara karşı aşırı hassasiyete yol açabileceğini söylemektedir.

İç"kir"lenmenin neden olduğu bazı ortak rahatsızlıklar şu şekilde açıklanır;

Deri Reaksiyon
Kan, deri aracılığıyla zehirleri atmaya çalışır. Bu zehirlerin biriktiği yerlerde yara, çıban ve sivilce oluşur.


Gaz
Bağırsaklardaki sindirilmemiş besinlerin çürümüş atıkları kokulu gazlar oluşturur ve bu gazlar kısmen kana karışarak daha fazla zehirlenmeye yol açar. Basurların sebebi genellikle gazlardır. Bu gazlar bağırsaklardan yukarı çıkarak karın bölgesine ve mideye de geçebilirler, midede ve bağırsaklarda gerilmelere ve sonuçta geğirmelere neden olurlar. Bunlar ağızda kötü kokulara ve ekşi tada yol açar.


Kabızlık
Kabızlık, bağırsakların zehirli atık ürünlerle tıkamasıdır ve birçok hastalığın temel nedenidir.bu durumda bağırsağın tüm iç yüzeyi sindirim sıvılarının salgılanmasını azaltan ve sindirim gücünü yavaşlatan yapışkan bir mukus tabakasıyla kaplanır. Buna catarrh denir. Daha fazla atık maddenin eklenmesiyle kalınlaşan ve katılaşan bu tabaka, bağırsak boşluğunu besinlerin geçmesini engelleyecek kadar doldurur.

AteşAteş, bedenin kendini temizlemesi için doğal bir yoldur. Beyaz kan hücreleri içerideki zehirlere karşı savaşırken metabolizma hızlanır ve bu nedenle beden ısısı yükselir.


Safra ve Böbrek Taşları
Bunlar safra kesesinde ve böbreklerde biriktirilmiş kristalize zehirlerdir. Kum taneciği kadar küçük veya safra taşlarındaki gibi kaz yumurtası kadar büyük olabilirler.


Siğiller
Siğiller, birikmiş atıklar nedeniyle oluşur, el ve ayak dokularında yerleşir.


Damar Sertliği ve Yüksek Tansiyon
Zehirli atıklar ve yağlı maddeler kan damarlarının iç yüzeyine, özellikle ince kılcal damarlara yapıştığında ve kan akışını engellediğinde kalp kası kanı bu daralmış damarlardan geçirmek için daha çok çalışmak zorunda kalır. Kalp büyür, yüksek tansiyon, kan pıhtılaşması, kalp krizi ve çarpıntı sonuçlarını doğurur. Aynı zamanda böbrekler ve endokrin  salgıları da bedeni zehirlerden temizleme çabasıyla kan basıncını artıracak çeşitli kimyasal maddeler salgılar. Yüksek tansiyonun ilk uyarıcı belirtileri baş ağrısı, baş dönmesi, soluk tıkanması, kalp çarpıntısı ve terlemedir.


Zihinsel ve Duygusal Rahatsızlık
Zehirli atıklarla aşırı yüklenmiş bir beden beyne yeterli oksijen ve enerji gönderemez. Toksik atıklarla doymuş durumda olan beynin düşünme süreci de bozulur.


Artrit
Eklem yerlerindeki kemiklerin uçları kemiklerdeki sürtünmeyi destekleyen yumuşak bir kıkırdak ile kaplıdır. Bu kıkırdakları yağlayan sıvıda atıklar biriktiği vakit eklemler şişer, eklem uçları katılaşır, sivrilir, kıkırdak kurur ve gevrekleşir. Yavaş yavaş sıvı salgılanması tamamen kurur ve eklemlerin karşılıklı uçlarında artrit olarak adlandırılan bir rahatsızlık ortaya çıkar.


Alerji ve Astım
Ciğerlerdeki broş tüpleri ağaç kökleri gibidir. Nefes borusundan gittikçe daha ince tüplere dallanır ve küçücük hava keseleri ile biter. Bedendeki aşırı zehirden ve özellikle asidik atıklardan dolayı bu tüpleri kaplayan mukus tabakası tahriş olur ve iltihaplanır. 


Sonra broş salgıları aşırı aktif hale gelir ve bu tüplerin içinde mukus birikir. Bu zehirli atıkları nötrleştirmek içinde mukus birikir. Bu zehirli atıkları nötrleştirmek için beden histamin enzimi salgılar. Fazla miktarda histamin salgılanması hastada öksürük, aksırık, burun akması, göz sulanması gibi alerjik reaksiyonlara sebep olur.

Tahriş edici bir maddeyi solumak da ani alerji ve astım krizine yol açabilir. Alerjik bir reaksiyon, belirli yiyeceklerin alınmasıyla veya böcek ısırması sonucunda meydana gelebilir. Bu tür reaksiyonlar atıkların derinin gözeneklerinden dışarıya çıkma yolu bulmaya çalışmasından ötürü oluşan egzama, sivilce, çıbanlardır.

Karaciğer Rahatsızlıkları
Karaciğer, bedendeki bütün zehirleri nötrleştiren ve ortadan kaldıran filtre gibidir. Hasta karaciğer kirle tıkanmış bir filtreye benzer. Besinlerdeki yağları tam olarak sindirmek için yeterli safrayı salgılayamaz. Zehirle yüklü safranın kan dolaşımına karışması sarılık hastalığına neden olur; sertleşip taşlaşması ise safra taşlarını oluşturur.


Diş Çürümesi
Vücuttaki zehirli atıklar diş çürümelerine ve ağız bozukluklarına da sebep olurlar. Bu atıklar diş minesinin yapısını da eritir ve diş içini parçalar. Diş etinin yavaş yavaş dejenere olması sonuçta diş kaybına sebep olur.


Kaynak: ailem.com

www.purneva.com

28 Ocak 2015 Çarşamba

Hastalıklar bozulan enerji merkezlerinden kaynaklanır







Vücudumuzda 7 enerji merkezi (çakra) bulunmaktadır bunların her biri bir organı temsil eder. Çakraların kapalı olması temsil ettiği organın bozulmasına ve orada hastalıkların oluşmasına neden olmaktadır.

1- Birinci çakra (Kök çakra): Kuyruk sokumu üzerindedir. Burada böbrek üstü bezleri vardır. Böbrek üstü bezleri, her iki böbrek üzerindedir ve beden sıvılarının kimyasal yapısını kontrol ederler.

2- İkinci çakra (Sakral): Göbek deliğinin altında, karın bölgesindedir. Burada yumurtalıklar, erbezleri ve prostat bezi vardır. Bu çakra hem cinsel, hem de yaratıcı enerjiyi kontrol eder.

3- Üçüncü çakra (Solar pleksus–güneş sinir ağı merkezi): Mide çakrasıdır. Göğüslerin altında göbek deliğinin üzerindedir. Burada mide, karaciğer, dalak gibi organlar bulunmaktadır. Salgı bezi olarak, midenin hemen arkasında pankreas vardır. Pankreas insülin salgılar, bu da kan şekeri düzeyinin dengelenmesinde ve karbonhidratların metabolizmasının kontrolünde önemli rol oynar.

4- Dördüncü çakra (Kalp çakrası): Göğüslerin ortasındadır. Burada timüs bezi bulunur. Timüs bezinin çalışması ile bağışıklık sistemi arasında yakın bir ilişki vardır.

5- Beşinci çakra (Boğaz çakrası): Önde gırtlak çıkıntısından başlayarak boynun arkasında, omurilik soğanının hemen altında son bulur. Burada tiroit bezi vardır.

6- Altıncı çakra (Alın çakrası–üçüncü göz): Alın üzerindedir. Burada hipofiz salgı bezi vardır. Bu bezin işlevi,

büyümeyi ve metabolizmayı kapsayan hormonları salgılamaktır. Bu çakra hem fiziksel, hem de spiritüel anlamda görme ile doğrudan bağlantılıdır.

7- Yedinci çakra (Taç çakra): Başın üst kısmında bulunmaktadır. Burada epifiz salgı bezi vardır. İşlevi tıbbi açıdan tam olarak kanıtlanmamış olsa da büyüme ile ilgili olduğu sanılmaktadır. Melatonin salgılar.


Çakralar neden kapanır? Çakralarımız şu nedenlerden dolayı kapanabilmektedir:

1- Beyinsel çatışmalardan,
2- Stresten,
3- Kötü düşüncelerden,
4- Psikolojik baskılardan,
5- Affetmemeyi bilmemekten,
6- Ses ve hava kirliği,
8- Kötü beslenme.

Çakralardaki dengesizlerin sebep olduğu sıkıntılar;

1. Çakra; Var olmak için maddi iradeyi temsil eder. Bizi maddi dünyaya bağlar. Bu çakradaki dengesizlikler, güvenlik ihtiyacı, iyi yiyecek, maddi sahip olma, tutku, saplantı olarak kendini gösterebilir.
Duygusal direncimiz düşük, her konuda endişeli, kendinde başarma güce hissedememe gibi duygular yaşayabiliriz.

Yukarı çakralarımız çok gelişmiş ama bu çakramızda problem varsa, baskın duygumuz, kendini bu dünyaya ait hissedeme, ait olamama hissidir.

Kök çakramıza sedir ve karanfil uçucu yağları ile hazırlanmış karışımımızdan sürerek, bu karışımı koklayarak, üzerimizde kırmızı bir şey taşıyarak veya giyerek dengeleyebiliriz.

Renk: Kırmızı Aromaterapi: Sedir ve Karanfil

2. Çakra; Varlığın yaratıcı üremesidir. İlkel duygular, cinsel enerji ve yaratıcılığın merkezidir. Karşı cinsle olan ilişkilerimiz, kendimiz açma kapasitemizi belirler.

Bu çakradaki dengesizlik, kendini tensel mesajlara kapatmak, şefkat eksikliği, yaşamın gözümüze kasvetli görünmesi olarak kendini gösterir.

Sakral çakramızı dengeye sokmak için, 2. çakra için hazırlamış olduğumuz, ylang-ylang yağı ile sandal ağacı uçucu yağı karışımından oluşan yağı bu bölgeye uygulamak, karışımı koklamak, üzerimizde turuncu renkli bir şey bulundurmak, giymek iyi gelecektir.

Renk: Turuncu Aromaterapi: Ylang-ylang ve Sandal Odunu

3. Çakra; Güç merkezimizdir. İnsanlar, maddi dünya ile bağlantı şeklimizi belirler. Duygusal enerjiyi buradan yayarız. Huzur - iç dengenin belirleyicisidir.

Bu çakranın dengesiz çalışması, iç huzursuzluğu, kendinin gerçek değerini bilememe, bazı durumlarda, üzgün, kırgın hissetme, mücadeleden kaçma, kendini soyutlamak şeklinde kendini gösterir.


Güneş Sinirağı Çakramızı dengelemek için Lavanta, Biberiye ve Bergamot uçucu yağları ile hazırladığımız çakra masaj yağımızla karın bölgemize yapacağımız masaj, bu karışımı koklamak şifalı gelecektir.

Renk : Sarı Aromaterapi: Lavanta, Biberiye, Bergamot

4. Çakra; Kendini adama, nefsini yenmenin, sevgi alma ve sevgi verme yetimizi belirler. Tüm çakra sisteminin merkezidir. Derin ilişkiyi burada ifade ederiz. Bu çakradaki dengesizlikler, sevgiyi almakta zorlanma, sevgi karşılığında takdir bekleme, sevgiye bağımlı olmak, kırılganlık şeklinde kendini gösterebilir. Kendimizi üzgün ve kederli hissedebiliriz.

Bu çakrayı dengeye getirmek için, gülyağı ile hazırlamış olduğumuz çakra yağımız ile kalp enerji merkezimize masaj yapmak, bu kokuyu koklamak, % 100 saf gülsuyu sürmek şifa sağlayacaktır.

Renk: Yeşil ve Pembe Aromaterapi: Gül

5. Çakra; Boğaz enerji merkezimizi dengeler. İfade, iletişim, esin yeteneğimizi belirler. Kalbimizden gelen sesin, iç yaşamımızın ileticisidir.

Bu çakradaki dengesizlikler duyguları yansıtmakta zorluk, kalbinden geçeni ağzından çıkaramamak ya da dilimizin, soğuk, kaba, insanlara karşı kırıcı olmamıza neden olur. Boynumuzu içeri çeker, kendimizi, fazla yükten, yeni saldırılardan koruruz.

Boğaz çakramızı dengelemek için adaçayı ve okaliptüs ile hazırladığımız çakra masaj yağımız ile boğaz bölgemizi ovmak, bu karışımı koklamak şifalı olacaktır.

Renk : Açık Mavi Aromaterapi : Adaçayı ve Okaliptüs

6. Çakra; 3. göz denilen yüksek zihinsel güçlerimizin, entellektüel kapasite, hafıza ve irademizin merkezidir.

Uyumsuz çalışması durumunda, hayatı akıl ve düşünceyle belirleme, her şeyi çok fazla detaylı düşünme, düşünce içerisinde kaybolma, zihni durduramamak gibi hallere sebep olur.

Bu Çakrayı dengeye sokmak için, Nane ve Yasemin uçucu yağları ile hazırlanmış 3.göz çakra yağımızla iki kaşımızın arasına masaj yapmak, bu karışımı koklamak, kendimize manevi çalışmalar için zaman ayırmak iyi gelecektir.

Renk: Koyu Gece Mavisi
Aromaterapi: Nane ve Yasemin Uçucu Yağları

7. Çakra; İlahi güçle birliği burada yaşarız.

Tepe çakradaki uyumsuz çalışma, kendimizi bolluk ve bütünlükten ayrı ve korku hissetmek şeklinde kendini gösterebilir.

Çok yüksek bir dağın tepesi, gökyüzüne yakın olmak, mor renk, günlük ve lotus uçucu yağları, 7. çakramızı dengeye getirmenin yoludur.

Renk: Mor Aromaterapi: Günlük ve Lotus Uçucu Yağları









15 Ocak 2015 Perşembe

BAŞLICA HASTALIK SEBEPLERİ



Fazla yemek: Çok yemek yenildiği zaman midenin daha çok enzime ihtiyacı olur. Enzimleri yapmak vücut için çok güçtür ve kıymetli maddeler gerektirir. Normal bir insan için 250 gr yemek yeterlidir. Bunu hazım ettirmek için kalp hiç zorlanmadan rahat çalışır. 2 kat yemek yenirse, kalbin yemeği hazım ettirmesi ve fazlalıkları çıkarttırması için 4 kat daha fazla çalışması gerekir. Bu da kalp için çok ağırdır. Mesela bir araba düzgün bir yolda hiç zorlanmadan harcadığı benzinin 2 katını taşlı, bozuk, dik yolda harcar. Mesafe aynı ama harcadığı benzin farklıdır. Böyle zorlanarak devamlı çalıştığında motor harap olduğu gibi insanın kalbi de devamlı ve çok çalışmaktan harap olur ve çabuk eskir. Genç insanlarda organlar kuvvetli olduğu için yenilen yemekleri hazım edebilir ve fazlalıklarını çıkarabilir. Fakat organların üzerine fazla yük bindiği için çok çalışmaktan çabuk eskir, kuvvetini kaybeder, zamanla fazlalıklarını çıkaramaz olur, depo yapar,vücudu yağ ve kireç toplamaya başlar.Bazı insanlar çok yemelerine rağmen hep zayıf kalır ve bu durumlarının iyi olabileceğini düşünür. Hâlbuki hal öyle değildir. Çok yiyip zayıf kalanlar çok yiyip şişmanlayanlardan daha kötü durumdadırlar. Çünkü şişmanlar karışık ve yanlış yedikleri yemekten oluşan zehirlerin bir kısmını, vücudun topladığı yağlarda depolayarak, bu zehirlerin organları tahrif etmesini kısmen önleyebilmektedirler.Ancak çok yiyerek zayıf kalanlarda zehirli maddeler sürekli vücut içinde dolaşır.Böylece damarlarda, eklemlerde, organlarda ve kaslarda depolama yapar. Bu insanlar genelde sinirlidirler, sık hastalanırlar ve uyku bozukluğu yaşarlar.

Karışık yemek: Birbirine uygun olmayıp, hazım için ayrı enzim isteyen yemekler karışık yenirse hazım olunmaz çürür veya mayalanır. Örnek olarak karbonhidratlar ve proteinler birbirine zıt düşer. Çünkü bunların parçalanabilmesi için her ikisinin ihtiyaç duyduğu enzimler birbirine zıttır. Bu zıtlık her iki enzimin birbirini yok etmesini sağlayarak, hazmın gerçekleşmesini engeller ve böylece hazım yapılmayınca çürüme başlar. Hazım olunamayan yemek, bağırsakta toplanır ve zamanla bağırsağı genişleterek cepler oluşturur. Bu ceplerin içinde dışkısal taşlar toplanır ve yıllarca orada saklanır. Böylece bağırsağın duvarları kanalizasyon boruları misali zehirli artıklarla kaplanır. Buna bağlı olarak bağırsak ağırlaşır, hareketi yavaşlar ve sonuçta kabızlık meydana gelir. Bu durumda vücudun intoksikasyonu katastrofik şekilde büyür. (vücutta toksin birikmesi katlanarak artar) Vücut çok halsiz kalarak yorulur, gaz ve uyku meydana gelir.Çürümüş yemekler bağırsağı zehirleyerek kana karışır. Kandan bütün organlara vehücrelere yayılarak onları zehirler ve hastalıklara yol açar. Çürümüş ve mayalanmış yemeklerden oluşan tuzlar vücutta kireçlenme yapar.

Çok sık yemek : Yemeğin hazmını beklemeden bir şeyler yemektir. En hafif yemek 4 saatte hazım olunabilir, yemeğin ağırlığına göre hazım süresi 6–10 saate kadar uzayabilir. Bu zamandan önce bir şey yemeye başlayınca mide hazmını tamamen değiştirir ve midedeki diğer yemekler, karışık yemek gibi,hazım olmadan çürümeye başlar ve hemen gaz ve şişkinlik oluşur.

Ters yemek: Proteinli yiyecekler (et, yumurta, peynir vs.) midede uzun zamanda hazım olunur. Karbonhidratlar, tatlılar, beyaz undan yapılmış yemekler, patates, meyve vs. midede çok durmadan bağırsağa geçerek orada hazmedilir. Su direk bağırsağa geçer. O yüzden önce su içmeli sonra meyve veya tatlı yenilmeli.Sonra sebze ve proteinli yiyecekler yenilmeli. Önce yemek yenilip, sonra meyve veya tatlı yenilirse, meyve hazım olmak için bağırsağa geçemez mayalanır, bütün yemek bozulur, çok gaz olur. Yemekten sonra su veya çay içilirse, yemekten ayrılmadığı için mideyi genişletir ve hazmı zorlaştırır. Midede mayalanmış veya çürümüş yemek helal olmaz.

Bekletilmiş eski, ısıtılmış ve hazır yiyecekler: Taze sebze ve meyveler güneşten aldıkları enerji ile dopdoludur. Vücuda çok enerji verirler ve hazmı kolaydır. Pişirilince güneşten aldıkları enerjiyi tamamen kaybederler. Bu yemekler eskiyince (2–3 saat geçince) hiç bir enerjisi kalmaz toprak gibi olur. Eskimiş ve doğal olmayan hazır yiyeceklerin hazmı çok zor veya imkânsızdır. Yemekler piştikten sonra soğuk olarak yenilebilir (et, yumurta, sebze yemekleri, tatlılar ).Fakat fayda beklememelidir. Beklemiş zeytinyağlı yemeği tekrar ısıtmak mümkün değildir. Mikro dalgalı fırında ısıtmak ise daha tehlikelidir. Fırın çalıştığı sürece mikro dalgalar, dışarıya sızarlar ve insan vücuduna zarar verirler.

Zararlı düşünceler ve hareketler: Zararlı düşünceler vücutta fazla miktarda hormonlar çıkarır. Bu hormonlar kana karışarak zararlı zehirler çıkmasına sebep olur. Bu zehirler beyindeki su havuzlarını bulandırarak çok sinir yapar ve psikolojik ve diğer hastalıklara sebep olabilir. Sinirli olan insanlarda, karaciğer sertleşmesi, çeşitli kalp hastalıkları ve dalak hastalıkları meydana çıkmaya başlar.

Çiftçilikte kullanılan ilaçlar: (Hormonlar, suni gübreler, D.D.T ve başka zehirli maddeler) Bu ilaçlar ve D.D.T, kullanan insanların vücudunun hücrelerinde toplanarak bütün hayatı boyunca etki yapıyor. En çok da karaciğer, yumurtalıklar ve beyne zarar veriyor. Belki şimdi D.D.T kullanılmıyor fakat 35–40 yaşlarından büyük insanlarda D.D.T’den meydana gelen hastalıklar hâlâ var. Çünkü önceden kullanılan D.D.T hiç bir şekilde etkisini kaybetmez, bütün hayatı boyunca vücut onu çıkaramaz ve çocuklara da anneden süt ile geçer; çocuklara zarar vermeye devam eder.

Ev temizliğinde kullanılan temizleyici ve deterjanlar : Ev temizliğinde kullanılan deterjanlar, mikroplara ne kadar zarar veriyorsa akciğer, karaciğer ve beyne de aynı şekilde zarar verir. Bütün hastalıklara, ayrıca mantara yol açar.Klorlu deterjanlar (Tuz ruhu, çamaşır suyu, kezzap) bağırsak kanserine ve ağır akciğer hastalıklarına sebep olur. Bu kimyasal maddeler nasıl vücudu yıpratır zarar verirse hastalıkları tedavi için kullanılan bütün kimyasal ilaçlar ve haplar da (Ağrı kesici dâhil) vücudu yıpratıyor ve zehirliyor.

Bu yanlışlıkların hastalıklara yol açma sebepleri:
Bozulmuş, çürümüş ve mayalanmış yemekler bağırsağa inince bunların meydana getirdiği zehir kana karışır, organlar alarma geçer. Vücudu korumak için bademcikler şişer, o zaman bademcikle mücadele ve onu aldırmak yanlışlık ve haksızlıktır. Zaten yemekleri düzeltince bademcik şişmesi olmaz. Çürümüş yemekler bağırsağa inince, bağırsağın içindeki artıkları, zehirleri kana karıştırmadan çıkarma görevi yapan kılları çürütür. Bağırsakta kısım kısım kelleşme olmaya başlar. Kılların dökülmesiyle kelleşen yerlerdeki yaralar koruma görevi yapamayıp faydalılarla birlikte zararlı bütün zehirleri kana karıştırmaya başlar. Bağırsaktan zehirleri toplayan kan direk karaciğere geçer. Görevi kanı temizlemek, oradan kalbe, akciğere ve bütün hücrelere yaymak olan karaciğer kandaki pisliği, yağları ve zehirleri kendinde toplar ve büyümeye başlar. Kanı temizleyemez hale gelir. Hayat boyu vücut zehirli kanla çalışır. Dolaşan pis kan hücreleri kirletir. Allah’ı zikirden vazgeçer, zikirden ayrılan hücreler hasta olur.

“Allah’ı zikirden ayrılmayan hayvanı avcı avlayamaz.”

Hadis-i Şerif Zikirden ayrılmayan organ hastalanamaz. Karaciğerin dolmasına kadar bütün hastalık sebepleri aynıdır. Karaciğer hasta olduktan sonra insanın tabiatına göre farklı hastalıklar meydana gelmeye başlar. Onun için hangi hastalık olursa olsun sebebi aynıdır. O zaman tedavi de aynıdır. Önce yemekleri düzeltmeli, sonra bağırsak temizlenip çalıştırılmalı, sonra karaciğer temizlenmeli, ondan sonra diğer hastalıklar tedavi edilmelidir. Hz. Allah’ın insan vücuduna verdiği kanunlara göre tedavi yapılabilir. Bu kanunu değiştirmek ve başka tedavi şekli imkânsızdır. Yemekleri düzeltmek için yemeklerin faydasını ve zararını bilmek lazımdır. Faydalı ve şifalı yemekler cennet yemekleridir Âdem a.s.’a verilenlerdir: su, bal, meyve, sebze, süt.

Gerçek Tıp - Yitik Şifanın İzinde kitabından alıntı

www.purneva.com


2 Aralık 2014 Salı

Tasavvufta yeme içme kültürü ve sofra adabı; "Derviş Sofraları"



1959 yılında Gümüşhane’de doğan ve ODTÜ Kimya Bölümü’nü bitirdikten sonra çeşitli şirketlerde yönetici olarak çalışıp 2001’de kendisini yemek kültürüne adayan Sahrap Soysal, "Derviş Sofraları" adını verdiği 400 sayfalık kitabında Mevlevi, Alevi Bektaşi ve Ahi yemeklerini tanıtıyor.

Kitap, Kaygusuz Abdal’ın uzun “Yeme İçme Destanı” ile başlıyor, tasavvuf ve geçmişteki tarikatlar ile Osmanlı İmparatorluğu’ndaki işlevleri konusunda kısa tanıtım ile devam ediyor.

Sonra, geniş kapsamlı tasavvuf erbabının yeme içme kültürü ve adabı incelenip, çorbalar, et yemekleri, pilavlar, tatlı ve helvalar ile hoşaflar, tekke yemekleri kültüründe yer alma şekliyle inceleniyor. Daha sonra da kitabın en geniş kapsamlı bölümü olan yemek tarifleri bulunuyor.

Yemek tarifleri bölümünde bamya çorbasından Mevlevi sütlacına, Belh Özbek pilavından Baklava Sufi’ye kadar 63 Mevlevi yemeği tarifi var. Ovmaç çorbasından pekmezli hasudaya, şaştım aşı yemeğinden cevizli yumurta tatlısına kadar da 17 Ahi yemeği tarifi bulunuyor. Tavuklu Bektaşi pilavından Pohut tatlısına, tahinli haşhaşlı kömbeden ekmek helvasına kadar da 63 Alevi Bektaşi yemeğinin tarifi var. Yani toplamda 143 yemeğin tarifi kitapta yer alıyor. Tarifler arasında da Mevlana’dan Yunus Emre’ye kadar birçok güzel deyiş yer alıyor.

Sen canı da bir bil, bedeni de
Yalnız sayıda çoktur onlar alabildiğince
Hani bademler gibi, bademler gibi
Ama hepsindeki yağ bir
Hz. Mevlana

Derviş Sofraları Kitabından, Tasavvuftaki Yeme-İçme Kültürüne Ait Bazı Hususlar: 

- Meyve hamken dala tutunur, tıpkı dünya malına yapışmış ham insan gibi; olgun meyve kendin bırakır yere, tıpkı dünya malında gözü olmayan olgun insan gibi…

- Ahi Evran’ın kurduğu Anadolu’daki bir esnaf örgütlenmesi olan ve tasavvufi bir nitelik taşıyan Ahi toplantılarında, uzun ve soğuk geçen kış toplantılarında sohbet ve oyun oynanırdı. Özellikle helva sohbetleri meşhurdu. Bu toplantılarda hindi dolması, börek, gözleme gibi yiyeceklerin yanında baklava, revani, kaymaklı kayısı tatlıları yenir, şerbet ve boza içilirdi. Helva olarak çoğunlukla gaziler helvası veya sütlü irmik helvası yenirdi.

- Ahilik geleneğinin çeşitli uzantıları oldukça azalarak da olsa birçok yerde değişik isimlerle devam etmektedir. Kütahya ve Çankırı’da yaren teşkilatı, Ankara’da delikanlı teşkilatı, Antalya’da keyif (gezmesi), Kastamonu’da erfane, Tokat ve Şanlıurfa’da sıra gezme…vb.

- Kütahya’nın Gediz ilçesindeki “yarenlik” teşkilatı toplandığında, önce sütlü ya da yoğurtlu bir çorba yenir. Arkasından hindi kızartması veya dolması ile su böreği yenir. Ağız değiştirmek için yenen helva ya da höşmerimden sonra bol limonlu bamya, pilav ve hoşafla yemek sona erer. Gecenin ilerleyen saatlerinde sazlar çalınıp türküler söylenir ve oyunlar oynanır. Geç vakit helva ve kabak tatlısı yenir.

- Ceviz ve badem gibi kuru yemişlerin sert kabuğu, şeriatı; içleri hakikati; ince zarı da tarikatı temsil etmektedir…

- Tekkelerde sofraya ilk olarak tuz, ekmek ve su getirilirdi. Tuz dengeyi simgelerdi, aynı zamanda adalet ve faziletin işaretiydi. Adalet ve fazilet olmadan nefsi eğitmek, insanı kamil mertebesine ulaşmak mümkün değildir. Yalnızca kamil insanın hareketleri ölçülüdür, dengesini bulmuştur. Aynı şekilde tuz da yemeğe katıldığında ona tadını kazandırır ve yemek de ölçülü bir lezzete kavuşur.

- Ahilikte yola girecek olan kişiye tuzlu su içirilerek öğütte bulunulurdu. Çünkü Ahi inancına göre tuz, kalpteki hiddet ile inadı yok eder, su ise kin ve hasedi söndürürdü. Aynı geleneğe göre bir başkasıyla tuz-ekmek yemek, onunla sözleşmek, akitleşmek demekti.

- Helva ve pilav, hemen hemen bütün tasavvufi topluluklarda özel önem verilen yiyeceklerdendi. Helva pişirme adetinin Adem Peygamber’den kaldığına inanılır. Cennetten kovulduktan sonra suçunu kabul edip tövbe eden Adem Peygamber, tövbesi kabul edilince şükran yemeği olarak helva yapmıştır. Günümüzde de helva yapıldığında komşulara dağıtma ve mümkünse birçok kişiyle birlikte helva yeme geleneği yaygındır. Pilav kâsesine beraber kaşık sallamak, birliğin ve bir olmanın bir ifadesi olarak görülürdü.


YEMEKLERDEN TARİFLER

NOKUL (AHİ YEMEĞİ)

Malzemeler: 1 su bardağı ılık süt, 1 su bardağı yoğurt, 1 su bardağı eritilmiş margarin, 1 tane yumurta, 1 paket kabartma tozu, 1 çay kaşığı tuz, alabildiğince un.

Yapılışı: Derin bir kabın içine ılık sütü, yoğurdu ve eritilip ılıtılmış yağı koyun, yumurtayı kırıp kabartma tozunu ve tuzu ilave edin. Unu azar azar üzerine serperek yoğurmaya başlayın. Kulak memesi kıvamında ve elinize yapışmayacak bir hamur elde ettiğinizde hamuru toplayın. Unlanmış tezgáhın üzerine koyun. İki avucunuzla hamuru yuvarlayıp uzatarak 4-5 santim çapında rulo haline getirin. Üzerine hafifçe bastırın. Ve keskin bir bıçakla hamuru 4-5 santim genişliğinde kesin. Bu arada fırın tepsisini yağlayın veya fırın káğıdını serin. Hazırladığınız hamurları aralıklı olarak dizin. Üzerine çatalı batırıp şekil verin. Fırını 180 derece alt-üst konumuna getirip 5 dakika ısıtın. Sıcak fırında en az 40 dakika kenarları hafif kahverengi oluncaya kadar pişirip çıkartın.

GALACOŞ (ALEVİ BEKTAŞİ YEMEĞİ)

Malzemeleri: 2 tane tandır ekmeği ya da bazlama veya yarım somun ekmek, 2 su bardağı yeşil mercimek, 2 su bardağı süzme yoğurt, 2 su bardağı ılık su, 2 tane orta boy kuru soğan, 2 diş sarmısak, 100 gram tereyağı, 2 çay kaşığı tuz.

Yapılışı: Mercimeğin üzerine çok az çıkacak kadar su koyup iyice yumuşayıncaya kadar haşlayın. Süzüp bir kenarda bekletin. Süzme yoğurdu, 2 su bardağı ılık su ile karıştırarak ayran kıvamına getirin. Üzerine dövülmüş sarmısak ekleyip karıştırın. Tereyağını tavaya koyup üzerine incecik kıydığınız soğanı ilave edin. Sararıncaya kadar kavurun. Üzerine tuz serpip 2-3 dakika daha kavurmaya devam edin. Bu karışın üzerine 1 su bardağı su ekleyip kısık ateşte soğanlar iyice yumuşayıncaya kadar pişirin. Diğer tarafından ekmekleri kuşbaşı şeklinde doğrayıp fırında iyice kuruyuncaya kadar kızartın. Soğuyunca da yuvarlak veya kare cam bir kaba yan yana dizin. Üzerine sarmısaklı yoğurdu gezdirin. Haşlayıp süzdüğünüz mercimeği de üzerine ekleyin. En üste tereyağlı soğanı gezdirip servis yapın.

BAMYA ÇORBASI (MEVLEVİ YEMEĞİ)

Malzemeleri: 250 gram kuru çiçek bamya, 250-300 gram kuşbaşı kuzu eti, 50 gram tereyağı, 2 tane orta boy kuru soğan, 8-10 bardak sıcak su, 1 çay kaşığı tuz, 1 sıkım limon (1 kahve fincanı koruk suyu).

Yapılışı: Bamyaları temiz bir bezin arasına alıp tüylerinin dökülmesi için ovun. Tuzlu suda yumuşayıncaya kadar haşladıktan sonra suyunu süzüp iplerini çıkartın. Eti ve tereyağını orta boy tencereye koyup en az 5-6 dakika kavurun. Sonra sıcak suyu ekleyip tencerenin kapağını kapatın. Et yumuşayıncaya kadar en az 30 dakika pişirip tuz atın. Bamyaları ve koruk suyunu etin üzerine aktarın. Çorba kaynayınca ocağın altını kısın. Kısık ateşte bamya yumuşayıncaya kadar 20-30 dakika pişirdikten sonra ocaktan alın ve servis yapın.

                                                   Alevî-Bektaşî yemekleri

Akşam aşı 
Ayva dolması
Dut çullaması
Hingel
Katmer
Kaygana
Babuko
Kavut



Mevlevî yemekleri

Bamya çorbası
Beyaz yahni
Bademli un helvası
Ciğer çorbası
Ballı tarçınlı revani
Pırasa kalyesi
Vişne hoşafı
Gül şerbeti


Ahi yemekleri

Ayranlı çorba (katıklı çorba)
Ehlibilir un kurabiyesi
Höşmerim
Kızılcık şerbeti
Kuru üzüm hoşafı
Nokul
Sütlü çorba
Şaştım aşı


www.purneva.com


17 Kasım 2014 Pazartesi

Taze havuç suyu içenler 'unutkanlık'tan kurtuluyor, 'kanser'den korunuyor!




Yediğimiz, içtiğimiz, giydiğimiz, sevdiğimiz her şeyin ama her şeyin bir dili var... Siz onları tüketirken duygularını hissediyor musunuz? Doğal mı yapay mı, doğru mu yalan mı, dost mu düşman mı, helal mi haram mı, faydalı mı zararlı mı diye düşünüyor musunuz? Sevgiyle ve şefkatle mi karşılıyorsunuz doğal ihtiyaçlarınızı, yoksa telaş ve koşuşturmaca halinde duygusuzca mı?

Mutsuz ve hastalıklı hayatların başlıca sebebinin beslenme olduğunu artık hepimiz biliyoruz! Peki beslenmenin sadece yemek yemek olduğunu mu düşünüyorsunuz? Hazırladığımız yemek ve sofrada, görüntü ve malzemeler kadar içine kattığımız sevginin en kıymetli şifa olduğunu unutmayalım!

Bitkiler kökü, gövdesi, yaprağı, tohumu, çiçeği ile birer mucize… Hem insanlar, hem de hayvanlar için, her türlü şifa onlarda!

İşte size helalinden bir tabiat harikası… Kökü, yaprağı, tohumu, çiçeği ile havuç, günlük hayatımız için tam bir can simidi!

Sinirleri rahatlatıyor, unutkanlık şikayetlerini ortadan kaldırıyor, afrodizyak etkisiyle güç ve enerji vererek mutluluk kaynağı oluyor, kanser hastalıklarına karşı koruyor, kalbin dostu, midenin rahatlatıcı merhemi, sindirim sisteminin doğal temizlik makinası, gözlerin ilacı, cildin güzellik kaynağı… HAVUÇ

Kökleri sebze olarak yenilen iki yıllık, otsu bir kültür bitkisi olan havucu, oluklu gövdesi ve dereotununkine benzeyen ince yaprakları ile akıllı tavşanlar çoktan keşfetmiş! Çiçekleri beyaz ve pembe renkli, meyveleri (tohumlar) ise uzunca (2-4mm uzunlukla) yumurta biçimindedir.

Düzenli havuç yiyen kardiyolog ve onkolog tanımıyor!
Günde sedece üç havuç yemek sizi hem kardiyologdan hem de onkologdan uzak tutmaya yetebilir.
ABD’de yapılan araştırmalar neticesinde; Akciğer, Ağız, Gırtlak, Mide, Bağırsak, Mesane, Prostat ve Göğüs kanseri gibi birçok kanser çeşidine yakalanma riskini azaltabilir!
Paris Tıp Fakültesi eski dekanlarından Prof. Dr. Binet’nin çalışmaları havucun kandaki alyuvarları çoğalttığını, aynı zamanda kanın cinsini ıslah ettiğini göstermiştir. 1960 yılında Sovyet doktorlarının yaptığı araştırmalar da havucun damarların genişlemesine yardımcı olduğunu ortaya koymuştur.

Yemeklerden önce havuç salatası, sindirim sistemin doğal temizlik makinası
Dr. Hensen öksürüğe ve uykusuzluğa karşı havucu tavsiye etmektedir. Havuç gençlik kaynağıdır ve “dört harika”dan biridir. (Öbür harikalar limon, sarımsak ve kekiktir). Havuç sindirimi kolaylaştırdığı için tahıl ve kuru sebzelerle birlikte yenmelidir. Ayrıca tüm sindirim sistemini temizlediğinden, yemeklerden önce çiğ havuç salatası yenmesi tavsiye edilir.
Bu sebzenin yalnız kendisi değil, körpe yaprakları ve tohumu da kullanılır. Yapraklarında bol miktarda kalsiyum vardır. (Bunları çöpe atmamalı, günlük salatalara katmalı!)

Havucun faydaları
Havucun özelliği bileşimindeki karoten yani provitamin A’dır. Bu vitaminin eksikliğinde gece görmek güçleşir, cilt kurur, yüzde zamansız çizgiler belirir, koku alma duyusu zayıflar. Mide özsuyu eksikliği, ağızda kuruluk, saçta kuruluk ve kırılma gibi belirtiler de olasılıkla A vitamini eksikliğinden meydana gelir. Günde 1 bardak havuç içmekle bütün bu rahatsızlıklar ortadan kalkar.

Havuç ayrıca sinir sistemi için gerekli olan B1, B2 ve C vitaminlerini de içerir. Karaciğer-safra kesesi yetersizliğinde özellikle havuç tavsiye edilir. Gut hastalığından yakınanlar ve romatizmalılar da bu sebzeden yararlanabilirler.

Çiğ havuç rendesi (püre halinde) yanıklara ve abselere iyi gelir. Dişleri yeni çıkmakta olan bebekler çiğ havucu (çubuk halinde kesilmiş) emzik gibi çiğnediklerinde dişlerin çıkması kolaylaşır. Havuç nefes darlığına da yararlıdır.
Hamile bayanların bol miktarda havuç yemesi tavsiye edilir.

Bebekler için anne sütünden sonra en kıymetli besin havuçtur.

Emziren kadınların sütünü çoğaltır ve zenginleştirir. Anne ve bebeğin dişlerini kuvvetlendirir, görme gücünü artırır. Yanıkları, dış ve iç yaraları iyileştirir.

Havuç, düzenli olarak yenildiğinde, sigara içen kişileri de içermek üzere, bedenin akciğer kanserine yakalanma riskini aza indirgemektedir.

Ayrıca havucu sık ve bol tüketen kişilerin gırtlak, mesane, rahim, kalınbağırsak, prostat ve yemek borusu kanserlerine yakalanma riski yüzde 50, menopoz dönemi sonrası kadınlarda göğüs kanserine yakalanma riskinin de yüzde 20 oranında azaldığı yapılan araştırmalarla kanıtlanmıştır.

Havuç aynı zamanda börek beyin ve kalp damarlarının düzenli çalışmasına yardımcı olur.
Hücrelerin canlanmasında ve çoğalmasında olumlu etkisi vardır. Karaciğerin safra salgılamasına ve kolesterolü dengelemesine yardım eder. Bağırsakları çalıştırır, yara ve iltihabını çabucak iyileştirir. Sarılığa, ergenlik sivilcesine, ses kısıklığına iyi gelir.

Düşük bir (35) glisemik endeksine sahiptir. Bu sebeple zayıflamak isteyenler ve şeker hastalarının yiyebileceği bir gıdadır. Ancak çiğ olarak tüketilmelidir, rendelenerek salata şeklinde tüketilebilir.
Havuç olgunlaştıkça şeker oranı da azalır. Havucun kendine has rengi ne kadar güçlü ise içerdiği beta-karoten maddesi de o kadar fazla olmaktadır.

Tohumu nelere iyi gelir?
Havucun tohumları da çok kıymetlidir. Mide ve bağırsak gazlarını giderir, idrarı söktürür, böbrek ve mesane taşlarını düşürür, kurt düşürücü özelliği vardır, regl düzenleyicidir, hidrofiz hastalığına (karında su toplanması) iyi gelir, afrodizyak etkilidir. Havuç tohumu; Sabit yağ, rezin ve yüzde 0,5-1,6 uçucu yağ içermektedir.
Tohumlarından yüzde 5 oranın da yapılan çay günde 2-3 bardak içilebilir.

Meyvelerin dövülmesi veya öğütülmesi ile elde edilen toz, az miktarda su ile karıştırılıp hap halinde günde 1-3 gr. alınabilir.

Havuç tohumlarına Diyabakır yöresinde yeregeçen, keşür, Erzurum yöresinde ise pörçüklü isimleri verilmektedir.

100 gr. havuçta hangi vitamin ve minerellar var?
kalori
30-40
protein
1,1 gr.
karbonhidrat
9,7 gr.
kolesterol
0
yağ
0,2 gr.
lif
1 gr.
fosfor
36 mgr.
kalsiyum
37 mgr.
demir
0,7 gr.
sodyum
47 mgr.
potasyum
341 mgr.
magnezyum
23 mgr.
A vitamini
8.115-13.500
B1 vitamini
0,06 mgr.
B2 vitamini
0,05 mgr.
B3 vitamini
0,6 mgr.
B6 vitamini
0,15 mgr.
folik asit
7,6 mcfr.
C vitamini
6-8 mgr.
E vitamini
0,6 mgr.

Taze sıkılmış havuç suyunda bulunan etkin maddelerin özellikleri
ÖzellikEtkin madde adedi
akneye karşı16
alzheimere karşı17
antioksidan21
damar genişletici19
damarsertliğine karşı13
deri enflamasyonuna karşı10
enflamasyona karşı24
kolesterol düşürücü12
mantar yok edici17
mutasyona karşı14
nitrosamin oluşumuna karşı8
östrojen artırıcı8
rahatlatıcı, dinlendirici19
sperm artırıcı4
triglyseride karşı5
uv-ışığına karşı filitre7
ülsere karşı8

Havuç suyu içerken dikkat edilmesi gerekenler
Uzmanların açıklamalarına göre: A vitamini yağda çözünen bir vitamindir. Havuç suyunu doğrudan içtiğimiz takdirde içerdiği A vitamininden tam anlamıyla istifade edemeyiz. İçerdiği A vitaminini büyük bir oranda vücudumuza kazandırmak istiyorsak, bu takdirde bir bardak havuç suyunun içerisine iki-üç damla saf zeytinyağı damlatmamız gerekir.

A ve E vitamini hücre içerisinde denge halinde bulunur. Fazla alınan E vitamini yorgunluk yapar. Bundan dolayı çok fazla E vitaminin alınması demek, hücrelerden A vitaminin atılması demektir. Aynı şekilde çok fazla A vitaminin kullanılması demek hücre içindeki E vitaminin belirli oranda dışarı atılmasına neden olur. Bu da, hücre içindeki E vitaminin belirli oranda dışarı atılmasına neden olur. Bu da hücre içindeki A ve E vitamin dengesinin bozulması anlamına gelir.

Prof. Maranki’den Reflü ve Ülser için reçete
Havuç midedeki ülserli kısımların iyileşmesini sağlar. Reflü ve ülser şikayeti olanlar sabah ve akşam birer çay bardağı taze sıkılmış havuç tüketirlerse tedaviye yardımcı olur.
(Günde iki çay bardağından fazla tüketilmemelidir.) 

Prof. Saraçoğlu’ndan “Unutkanlığa” ve “Alzheimer”e karşı havuç kürü
Üç ay boyunca hergün, akşam yemeğinden iki saat sonra taze sıkılmış ve içine iki-üç damla saf zeytinyağı damlatılmış bir bardak havuç suyu içilerek uygulanacaktır.

Üç ay tamamlandıktan sonra haftada en fazla 2-3 defa yine aynı uygulamaya devam etmek gerekir.
Havuç suyu içtikten sonra başka bir şey içmemeye özen gösteriniz, her gün akşam taze olarak hazırlanması ve fazla bekletilmeden tüketilmesi gerekir.

Bu uygulama aynı zamanda akciğer ve deri kanserine ve de kalp krizine karşı da bir önleyicidir. Tavsiye edilen kür ile havucun diğer bütün etkin maddelerinden de faydalanıyorsunuz.

Dikkat: Piyasada hazır satılan havuç sularını tercih etmeyiniz! Pazar veya marketten alırken ona dokunup tazeliğini hissedin, size şifalı geleceğine inanın…

Havuç seçmenin püf noktaları
Kök kısmının taze, çürümemiş olmasına,
uç kısmının sivri değil, yuvarlak başlı olmasına,
eğri büğrü ve çok iri değil, düzgün gelişmiş orta boylu olmasına,
yeşil ve ham değil, olgunlaşmış olmasına,
yumuşak ve ölüşmüş değil, sert ve gevrek olmasına,
bir de ıslatılmamış veya buzhaneye girmemiş olmasına dikkat ediniz!


Kaynaklar:
İlaç yiyecekler/ Dr. Earl Mindell
Bitkisel Protein ile Dengeli Beslenme/ Müheyya İzer
Kozmik Bilim Işında Şifalı Bitkiler/ Prof. Dr. Ahmet Maranki –Elmas Maranki
Bitkilerle Tedavi/ Prof. Dr. İbrahim Adnan Saraçoğlu
Türkiye’de Bitkiler ile Tedavi/ Prof. Dr. Turhan Baytop
Gerçek Tıp/ Dr. Aidin Salih
Sağlıklı Beslenme/ Doç.Dr. Sefa Saygılı-Dr. Ali Akben-Dr. Özer Odabaşı

kaynak: iyibilgi.com - nihal doğan

www.purneva.com